Türkiye'de 26 yıldır pedagog yetişmiyor
Türkiye'de 26 yıldır pedagog yetişmiyor. Çünkü 1982'de yürürlüğe giren 2547 sayılı kanun ile üniversitelerdeki pedagoji bölümleri kapatıldı ve eğitim bilimleri fakültesine çevrildi.
Şemsinur Özdemir / ZAMAN
Burada amaçlanan, bütün üniversite mezunlarına öğretmenlik yapabilecek eğitimi vermekti. O dönemden sonra açılan psikolojik danışmanlık ve rehberlik (PDR) anabilim dalı çatısı altındaki bölümlerden mezun olanlara da 'pedagog' unvanı verilmiyor. Pedagoji, aslında tüm dünyada 'çocuk bilimi' anlamında kullanılsa da ülkemizde 'eğitim bilimi' olarak karşılık buluyor. Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre pedagog da 'eğitimci' manasına geliyor. Bu yüzden yıllarca eğitim bilimleri başlığı altında verilen pedagojik formasyon sürecinde çocukların nasıl eğitileceği öğretildi. Ancak, pedagojinin asıl sahası olan terbiye ve davranış bilimleri alanında çocukların yönlendirilmesi, ölçme ve değerlendirilmesi, buna dair yapılacak araştırma ve istatistik çalışmaları eksik kaldı.
PDR'ci pedagog değil...
Yüksek Öğretim Kurulu'ndan (YÖK) ZAMAN'a yapılan açıklamaya göre, pedagog bulunması zorunlu olan çocuk mahkemeleri, çocuk ıslahevleri ve sosyal hizmetler çocuk esirgeme kurumları gibi birçok alana, eğitim fakültelerinin öğretmen yetiştirme programları ile eğitim bilimleri lisans programlarından mezun olan kişiler atanıyor. 1982 öncesinde pedagoji enstitüsünde çok ciddi bir eğitim verildiğini söyleyen pedagog Prof. Dr. Haluk Yavuzer, temel dersler aynı olsa da pedagojinin alt dallarında uzmanlaşma eksiği yaşandığı için 26 yılda bu bilim dalında büyük bir boşluk oluştuğunu ifade ediyor. Yavuzer'e göre, 82 öncesinde pedagoji öğrencileri, didaktik ruh sağlığı, karakter formasyonu, çocuk gelişimi ve eğitimi konularında dersler görüyorlardı. Bu derslerin yanında psikoloji, sosyoloji, felsefe, psikiyatri gibi yan dallarda da sertifika alarak, eğitim bilimleri, çocuk gelişimi ve psikolojisiyle ilgili donanımlı olarak bitiriyorlardı fakülteyi. Okulöncesinden başlayıp ergenlik dahil olmak üzere çocuk ve gençle hem kuramsal düzeyde bilgilenme ilgilenme fırsatı buluyor, hem de sorunlu çocuk ve gençle birebir çalışma, vaka analizi yapma imkânı oluyordu. 1982'den sonra ise eğitim bilimleri formatı değiştirilerek 'çağdaş öğretmenin yetişmesi için gerekli olan asgari bilgileri verebilecek bölüm oluşturulmaya' çalışıldı. Yavuzer, o dönemde Milli Eğitim Bakanlığı'ndan bir yetkilinin kendisine 'Siz bilim adamı yetiştiriyorsunuz; ama bizim öğretmene ihtiyacımız var.' dediğini belirtiyor.
"PDR anabilim dalı çatısı altında o dönemdeki gibi doyurucu eğitim veriliyor diyemem." ifadesini kullanan Prof. Dr. Haluk Yavuzer, halihazırda verilen eğitimin hocaların kalitesine göre değiştiğini söylüyor. Yavuzer şöyle konuşuyor: "Pedagogların bu toplum içinde konumlarını, statülerini, mesleklerini sürdürememelerinin bir boşluk olduğunu düşünüyorum. Bugünkü çağdaş programda çok önemli dersler olmakla birlikte, alanla ilgili spesifik konuların ihmal edildiğini görüyoruz. Eksikliğin olduğunu söyleyebilirim. Donanımlı bir pedagog yetişmiyor. Yıllardan beri bunun mücadelesini veren bir insanım. Çocuk istismarında pedagog açığının etkisinin olduğunu söyleyebiliriz. Eğer yönlendirici bir uzman rehber olsaydı bu sıkıntılar bu düzeyde olmazdı. Çocuklara yönelik duygusal ve fiziksel ihmal ve cinsel istismarı da kapsayan olayların, hatta geçmişte sosyal hizmetler kurumları bünyesinde basına intikal etmiş olayların da bundan kaynaklandığını düşünüyorum."
Uzmanlaşma eksiği var
Pedagoji eğitimini Hollanda'da alan Fatih Üniversitesi Öğretim Görevlisi Adem Güneş de, Türkiye'de aynı kalitede eğitim görme imkânı olmamakla birlikte, kendi ülkesinde bu bilim dalında uzmanlaşmak isteseydi 'pedagog' sıfatı taşıyamayacaktı. Çünkü, PDR bölümlerinden mezun olan kişiler ancak 'rehber öğretmen' sıfatıyla ihtiyaç duyulan kadrolarda görev alabiliyor.
Pedagoji eğitiminde temel dersler aynı olmakla birlikte uzmanlaşma alanlarının her ülkenin ihtiyacına göre değiştiğini belirten pedagog Adem Güneş, Türkiye'de uzmanlaşma eksiği olduğunu söylüyor. Örneğin, bir medya pedagogu veya anormal davranışlarla ilgilenen orthopedagoji alanında derinleşmenin olmadığını ifade eden Güneş, pedagoji biliminin toplum için önemini şöyle anlatıyor: "Bir medya pedagogunun bulunmaması, çocuklarda davranış sapmalarını analiz eden orth=opedagogun olmaması veya farklı kültürden çocukların bir arada sorunsuz yaşamasını inceleyen transkültürel pedagojinin bilinmiyor oluşu Türkiye'nin geleceği açısından ciddi sorundur. Türkiye'de pedagoji denilince akla "eğitim bilimi" geliyor. Halbuki eğitim pedagojisi bu bilimin sadece bir alt branşıdır. Pedagojinin asıl sahası normal ve anormal davranışlar ile terbiyedir. Bir çocuğun davranışının "anormal" olup olmadığının tespitinde, içinde yaşanılan toplumun din, kültür, örf, gelenek, ahlak, kültür gibi bölgesel ve evrensel kabul gören değerleri ölçü alınır. Siz kendi ülkenizdeki pedagoji bilimini kaldırırsanız, başka ülkelerdeki normları esas almış olursunuz. Çocuk eğitimi ile ilgili doku uyuşmazlığı ve sorunlar yaşarsınız, şu an Türkiye'de yaşanan sorun da budur."
Pedagog unvanını YÖK vermiyorsa kim veriyor?
26 yıldır Türkiye üniversitelerinden 'pedagog' unvanı verilecek mezunlar olmamasına rağmen bugün danışmanlık merkezlerinde, özel eğitim kurumlarında 'uzman pedagog' sıfatıyla birçok kişi çalışıyor. Yazılı ve görsel medyada fikirlerine başvurulan bu kişiler yayınladıkları kitaplarla da anne-baba ve eğitimcilere yol gösteriyor. Bu alanda bir denetimsizlik yaşandığını belirten Prof. Dr. Haluk Yavuzer, "4 yıllık eğitim görüp bu sıfatı kullananlar hasta görebiliyor; ama arayan soran yok. Şu anda bir kişinin pedagog unvanı kullanabilmesi için doktorasını yapmış olması gerekir." diyor. Pedagog Adem Güneş de, pedagojinin alt dallarında uzmanlaşan kişilere hak ettikleri 'pedagog' unvanının YÖK tarafından verilmesinin suistimallerin önünü kapatacağını belirtiyor.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.