Cinsel şiddeti hiçbir şey meşru kılamaz

Cinsel şiddeti hiçbir şey meşru kılamaz
Zaman Gazetesi Pazar ekinde Rahime SEZGİN İtalyan sanatçı Giuseppina Pasgualino'nun tecavüz edilerek öldürülmesinden yola çıkarak sapkınlığı yazdı

RAHİME SEZGİN / ZAMAN PAZAR EKİ - Sayı: 73 

Pippa Bacca olarak tanınan İtalyan sanatçı Giuseppina Pasgualino, giydiği beyaz gelinlikle Tel Aviv’e gitmek üzere Milano’dan yola çıkmıştı. Amacı dünya barışına dikkat çekmekti. Türkiye’ye gelene kadar aslında her şey yolundaydı.
Ta ki Bacca’nın yolu Gebze’den geçene dek. Ne yazık ki onu burada aklına getirmediği korkunç bir olay bekliyordu. Sanatçının Gebze’de tecavüze maruz kaldıktan sonra öldürülmesi, bir anda barış için başlanan bir eylemin trajik bir biçimde sonuçlanmasına neden oldu. Hiçbir şekilde açıklanamayacak bu çirkin vaka, bir kez daha ülkemizde özellikle yabancılara karşı gerçekleştirilen tecavüz olaylarını gündeme getirdi. Günlerce farklı isimler gazetelerde, televizyonlarda bu vahim olayı “işte böyle bir ülke” şeklinde özetleyen cümleler ile açıklamayı uygun buldu. Dahası tecavüzü ‘muhafazakar bir toplum olmamızla ilişkilendirenler çıktı. Tecavüzün muhafazakarlığa özgü kodlarla ilgili olduğu tezi doğru olsaydı bugünün liberal, Batılı ve gelişmiş ülkelerinde hiçbir tecavüz vakasının yaşanmaması gerekirdi. Oysa durum tam tersi. Bugün ABD ve Avrupa ülkeleri başta olmak üzere dünya coğrafyası bu konuda hiç de masum değil. Kadına yönelik cinsel tehdit, gittikçe artan bir dozla devam ediyor.Uluslararası Af Örgütü'nün hazırladığı rapora göre, Fransa'da her yıl 2.500 kadın tecavüze uğruyor. ABD'de on beş dakikada bir tecavüz olayının yaşandığını yine Uluslararası Af Örgütü'nün raporu ortaya koyuyor. Sosyolog Ünsal Oskay, bu tür vakaları sadece bize özgü ahlaksızlıkla açıklamayı yanlış buluyor, dünyanın her yerinde görülen bir sorun olduğunu söylüyor. Oskay, tecavüzü cinsel bir açlık olarak değil dünyada hastalıklı bir biçimde artan yabancılaşma olgusu ile açıklıyor.

Pippa Bacca olarak tanınan İtalyan sanatçı Giuseppina Pasgualino’nun dünyanın takip ettiği bir barış elçisi olması onu herhangi birinden farklı kılıyordu. Gebze’de yaşanan trajik tecavüz vakası, Türkiye’de özellikle yabancılara karşı işlenen cinsel istismar suçlarını tekrar gündeme getirdi. İnsanın kanını donduran böyle çirkin bir vakanın ülkemizde meydana gelmesi elbette hepimizin canını yaktı. Günlerce, muhafazakâr toplum yapısına sahip Türkiye’deki cinsel tabuların mı bu tür olaylara davetiye çıkardığı tartışıldı. Sıcağı sıcağına bu tür vakaları Türkiye’nin muhafazakârlaşan sosyal yapısıyla açıklamaya çalışanlar oldu. Bazıları olayı, genelleyerek, ‘biz zaten böyle bir milletiz’ bağlamında ele aldı. Bazıları da “Evyah, Avrupa’ya rezil olduk, artık bizi AB’ye de almazlar.’ şeklinde tepki verdi. Fakat bu gibi olayları muhafazakârlık ya da ‘az gelişmişlik’ gibi nedenlere bağlayabilmek için tecavüzün hiç muhafazakâr olmayan liberal ve gelişmiş ülkelerde hiç yaşanmaması gerekir. Oysa durum hiç de öyle değil. Kadına yönelik cinsel istismar sadece Türkiye’ye ya da Doğu ülkelerine mal edilemeyecek kadar sahasını genişletmiş evrensel bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Bir kadının bu tür bir olay ile karşı karşıya kalması için Avrupa’da ya da Türkiye’de olması fark etmiyor. Yani Bacca’nın başına gelenlerin Türkiye’de yaşanması gelişmiş Batı toplumlarında bu tür bir olayla karşılaşılmayacağı anlamını taşımıyor. Bu yüzden bu tür olayları değerlendirirken “Türkiye böyle bir ülke” mantığı ile olaya yaklaşmak biraz da kolaya kaçmak ve gerçek sorunu görememekle eşdeğer bir anlam taşıyor. Bu toprakların kadınlar için çok da tekin olmadığını dile getirirken aslında sorunun bütünü yeterince değerlendirilmiyor.

Dünyada yaşanan tecavüz vakalarına bakıldığında sadece Türkiye değil Batı topraklarının da kadınlar için çok tekin olmadığını, ismini bilmediğimiz onlarca kadının her gün bu tür olaylara maruz kaldığı biliniyor. Uluslararası Af Örgütü’nün hazırladığı rapora göre, Fransa’da her yıl 2.500 kadın tecavüze uğruyor. ABD’de on beş dakikada bir tecavüz olayının yaşandığını yine Uluslararası Af Örgütü’nün raporu ortaya koyuyor. 2003 yılı İngiltere Suç Araştırması verileri 754 bin kadının en az bir kez tecavüze uğradığını söylüyor. Sosyolog Ünsal Oskay, bu tür vakaları sadece bize özgü ahlaksızlıkla açıklamayı yanlış buluyor, dünyanın her yerinde görülen bir sorun olduğunu söylüyor. Oskay, tecavüzü cinsel bir açlık olarak değil, dünyada hastalıklı bir biçimde artan yabancılaşma olgusu ile açıklıyor. İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ayten Zara Page, cinsel şiddetin sadece sosyokültürel ve sosyoekonomik olarak farklılaşan sistemlerde ve aile gibi küçük sistemlerde meydana gelebileceğini dile getiriyor. Ona göre her ülke bu tür vakalarda kendi psikolojisini oluşturuyor. Türkiye’de cinsel şiddete kapı aralayan nedenler başka bir kültürde farklı bir biçimde cereyan edebiliyor. Türkiye’de kadın-erkek cinsiyet rolleri arasındaki farklılıklar, erkek şiddetine toplumsal tolerans ve de şiddet suçlarına yasal yaptırımların yetersizliği, bu tür olaylara kapı aralayan etkenler arasında yer alıyor. Avrupa’da bu tür vakalara daha çok erkeğin stresli olması, psikolojik olarak rahatsız olması ve de alkol kullanımı gibi durumlar sebebiyet verebiliyor.

Cinsel istismar, geçmişte olduğu gibi bugün de yine kadınlar için ciddi bir tehlike. Ne toplumun modern olması ne de gelişmişlik düzeyi bu acı gerçeği değiştirmiyor. Bir an için bunun varlığını unutan ve temkini elden bırakan kadının Bacca’nın yaşadıklarına maruz kalması hiç de sürpriz olmuyor. Modern kadın hayatın her aşamasında yer alabilmek için yıllardır mücadele edip sosyal hayatta yerini alıyor, almaya da devam edecek. Bu geri döndürülemez bir gerçek. Ancak kadının bu tür olaylara karşı nasıl bir savunma geliştirmesi gerektiği noktasında savunmasız bırakıldığı da bir gerçek. Kadınlar ile ilgili çalışma yapan yapımcı Süreyya Önal, kadının iş hayatında yer almasının, modernizmin ve feminizmin olumlu sonuçları olarak ortaya çıktığını; “kadına mutlak özgürlük, her şeye rağmen özgürlük” sloganlarının ise kadını sosyal hayatta birçok bakımdan güvenlik kalkanından yoksun bıraktığını söylüyor. Ona göre geleneği ve dini hayattan kovan bu dünya görüşleri, geleneğin ve dinin oluşturduğu korunaklı alanın yerine yeni bir şey koyamadı.

Kadınların tecavüz ya da cinsel istismar gibi olaylar ile karşılaşmaması için kendini erkeklere karşı korumak zorunda kalması kimsenin hoşuna gitmese de hayatın gerçeği bunu zorunlu kılıyor. Kadın kendi temkinini elden bıraktığı an en büyük bedeli ağır bir biçimde ödemek zorunda kalıyor.

--------------------------------------------------------------------------------

Çözüm, meseleyi bütün yönleri ile kavrayabilmekte

Fatma Akdokur-Başkent Kadın Platformu üyesi: Ortada bir gerçek var: Pippa, saldırıya uğradı ve öldürüldü. Onun başına böyle bir şeyin gelebileceğini herkesin düşünmüş olması ve gerekli uyarıların yapılıp tedbirlerin alınması gerekirdi. Bu yüzden infial içindeyim. Şimdi onun ölüsü üzerinden edilen sözlerin hiçbiri onu geri getirmediği gibi, onun cansız bedeni ‘barış ve güven’ iddiasını da en kötü şekilde boşa çıkarmış oluyor. Gazetelerde yazılan pek çok savunma yazısına rağmen, hangimiz gece on ikiden sonra bırakın otobanı, sokağımıza yalnız çıkabiliyoruz? Bırakın geceyi, gündüz yaşadığımız ne acı tecrübeler var! Bu toplumda başı açık veya örtülü, pardösülü veya çarşaflı olsun hangi kadın sokağa çıkarken acaba kendini herhangi bir tacizden emin hissederek çıkabiliyor? Feminist arkadaşların, ‘sokakları da, geceleri de istiyoruz!’ sloganını biraz daha insafla ve insanca değerlendirebilmiş olsaydık bunun nasıl bir güvenliksizlik çığlığı olduğunu görebilmiş olurduk. Mesele burada, ciddi bir güven/lik/sizlik sorunu yaşıyoruz. Bu mesele, ne modernistlerin ileri sürdüğü gibi muhafazakâr toplum yapısının katılığıyla ne de muhafazakâr kesimin ileri sürdüğü gibi modern toplum yapısının yozlaşmışlığıyla tam açıklanabilir. Çünkü zihniyet örüntülerimizdeki, yaşam pratiklerimizdeki, ahlakî yargılarımızdaki cinsiyetçiliği ve kadın karşıtlığını görmeden, meselenin bütününü görebilme şansına sahip değiliz. Çözüm, öncelikle bu meseleyi bütün yönleriyle kavrayabilme iradesini göstermekten ve cinsiyetçi kabullerimizle yüzleşebilmekten geçiyor.

Tecavüz vakaları yabancılaşma sorunu ile irdelenmeli

Prof. Dr. Ünsal Oskay-Sosyolog: Modern dünyada kadının bu tür olaylar ile karşılaşmamasının yolu, tutucu çevrelerin söylediği gibi kadını sosyal hayattan uzak tutmak değil. Öte yandan feminist hareket, bir ayağı kesik bir şekilde, modern toplumun hem kadın hem erkeği insanca sayılabilecek bir hayattan nasıl yoksun kılıyor. Sorun ancak, bu iki tür insanı birlikte ele alarak çözümlenebilir. Ergilci kültürün, otorite farklılaşmasının kurumsallaşması ile birlikte bizi bugüne getirdiğini unutmamalıyız. Ergilci kültür, ergilci toplum zenginle yoksul farklılaşması üst ve ast arasındaki hiyerarşik yapının desteklediği baskı unsuruyla ve modern topluma doğru yoğunlaşmış insanı hem cinsinden, hem doğadan hem de kendi içindeki doğallıktan uzaklaştıran yabancılaşma olgusu ile birlikte irdelemektedir. Ergilci kültür, kaldı ki sadece erkek milletini değil kadını da kendine göre biçimlendirmiştir.

İnsanlığın geleneği gündeme gelmeli

Süreyya Önal-Yapımcı: Modern toplumda insanın hedonist (hazcı) olması, cinselliğin en önemli haz aracı olarak sunulması, insanlarda cinselliği hastalıklı bir hale getirdi. Ama en önemlisi, insanlarda ahlak kavramını önemsizleştirerek bu süreçte insanlık duygularının aşınmasına neden oldu. Bu durumda “cinsellik tehdit içeriyor” fikri yerine; insanın kendini terbiye etmesi geleneği yeniden gündeme gelmeli. Sorgulanacak olan, erotizmin doğası değil, insanlığın kaybıdır. Sorgulanması gereken fırsatçılık, sömürü ve zayıfın zaafından faydalanma durumudur. Çünkü kendine sınır koyacak bir değeri olmayan, her şeyi yapabilir. Genel olarak toparlayacak olursak, bu konularla ilgili hazır kalıplarımızı, ezberlerimizi en azından yeniden gözden geçirmeliyiz. Geleneğin ezberini tekrarlamaktansa onun sağaltıcı gücünü, modern yaralar için nasıl devreye kokabiliriz, ona bakmalıyız diye düşünüyorum.

Cinsel şiddeti hiçbir şey meşru kılamaz

Yrd. Doç. Dr. Ayten Zara Page - İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi: 19. yy. başlarında kadın ve çocukların cinsel olarak yetişkin erkekler tarafında istismar edilmesinden, bu saldırganların anneleri çocuklarının sağlıklı yetiştirmediklerinden dolayı sorumlu tutulmuştu. Cinsel şiddet kadın nerede olursa, ne kadar özgür olursa, ne giyerse ve nasıl bir olursa koşullarına bağlanmamalı. Kadın ve çocuğa cinsel şiddet normal ve sağlıklı yaşama haklarına saldırıdır, bunu meşru kılacak hiçbir koşul yoktur, cezalandırılmalıdır... 

Bu haber toplam 4430 defa okunmuştur
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.