1. YAZARLAR

  2. Maruf BEÇENE

  3. Cemaat Hükümet Çatışmasında Psikolojik Taktikler Tutar mı?
Maruf BEÇENE

Maruf BEÇENE

Yazarın Tüm Yazıları >

Cemaat Hükümet Çatışmasında Psikolojik Taktikler Tutar mı?

A+A-

En sonda söyleyeceğimi baştan söyleyeyim. – Bence Tutmaz!

Siyasi veya iktidar türü çekişmelerde “Psikolojik Etkilemenin” ana kaynağı medyadır. Olayı nasıl ve ne tür delillerle ve hangi platformda aktardığınız önemlidir.  Tabi aktarım aracının gücü belirleyici bir unsurdur.

Bu savaşta eskiye takılıp giden kaybeder. Çünkü psikolojik etkilemenin hem mahiyeti değişti hem de etkiyi oluşturacak araçlar ve buna bağlı bireysel algılar değişti.

Kazanmanın en önemli unsuru, muhatabının gücünü iyi tespit etmek ve elindeki araçların etkisini iyi analiz etmektir. A-B-C-D ne kadar plan olasılığı varsa iyi tahlil etmek bir başka faktördür.  Bu noktada hata yapan kaybeder.

Gelinen noktada benim şahsi kanaatim şu:

Cemaat A-B planlarını yaptı ama C planını hesap edemedi. Karşı hamle oldukça güçlü ve etkili geldi.

Cemaat; yolsuzluk, Ak Parti karşıtı blok, sosyal medyada örgütlenme (Hashtaglar), bürokratik ve kurumsal gücü ve elindeki medya gücü ile geniş bir kitleyi etkileyerek hükümeti sıkıştırmayı planladı. Ancak ilk hamlede bürokratik gücünün bu kadar zayıflatılacağını hesaba katmadı. Bürokratik tasfiyede ki beklenmedik karşı hamle mücadeledeki hiyerarşik gücü altüst etti.

Şimdiki skor cemaatin yenik durumda olduğunu gösteriyor. Cemaat toparlanma için taktik değişikliğine gitti. Hükümeti üzerine çekerek mağdur bir alan ve izlenim yaratma çabasında. Öfkesini bastırma gayreti sergiliyor. Kullandığı dili değiştirdi. Ortada duran insanlar üzerinden analiz yapmayı cemaat mensuplarının analizinin önüne geçirdi. Bunu yaparken başarılı oluyor mu? Bu süreçte başarılı görünmüyor. Ama örgütlü insan gücünü kullanarak uzun soluklu bir dirence giderse bu dirençle senkronize bir şekilde hükümeti provoke ederek üzerine çekerse kısmen başarılı olabilir. Tabi camia büyük. Büyük olduğu için hükümet kanadı cemaatin yasal mevzuata aykırı tutum ve davranışlarını tespit etmede ve afişe etmede zorlanmayabilir. Sonuçta devlet gücünün avantajlarına sahip. Türkiye gibi devletlerde örgütlenen büyük cemaatlerin tüm faaliyetlerini yasal olarak düşünmek biraz fazla iyimserlik olur. Kitabına uydurulmuş şeylerde gözden kaçan şeylerin sayısı camiaların büyüklüğü ile doğru orantılı olabilir. Bu durum ise cemaat açısından teknik bir dezavantajdır.

Bu mücadelede göze çarpan ve bence cemaatin hesaplayamadığı bir başka durum var. O da Başbakanın bu kadar sert sözlerle cemaatin ruhani mevkisini hedef alması. Cemaatin ileri gelenlerinin Başbakanın Fetullah Gülen’e gönderme yaparak yaptığı değerlendirmeleri ön gördüklerini sanmıyorum. Özellikle “Bu medeniyet yalancı peygamberleri, sahte velileri, içi boş alim müsveddelerini bünyenin virüsü yok ettiği gibi reddetmiş ve tarihin çöplüğüne mahkum etmiştir.” şeklindeki değerlendirmesi cemaat kanadında nefret söylemi olarak değerlendirildi. Açıkçası Başbakanın bu tavrını hem halk hem de partililerde beklemiyordu. Kanaatimce bu sert dili etkileyen başka faktörler var. Kulislerde konuşulan konulardan biri Başbakanın ailesi ve yakın çevresi ile ilgili bazı kasetlerin olduğu bilgisidir. Doğru mu bilinmez. Ama Bülent Arınç’ın “Başbakanımızın içi yanıyor da onun için bazı şeyleri yüksek perdeden söylüyor. Siz onun bildiklerini bilseydiniz, daha kötü şeyler söylerdiniz” sözleri başbakanın sert üslubunun başka faktörlere bağlı olabileceğini gösteriyor.

Çatışma uzun bir süre daha devam edecek. Çünkü iktidar cemaatin bürokratik gücünü kendisi için ontolojik bir tehdit olarak görüyor. Varlığının devamı için cemaatin bürokratik gücünü dağıtmayı elzem görüyor. Muhtemelen bürokratik tasfiyeyi Başbakan Erdoğan bizzat kendisi üstlenecek.

Tabi mücadelenin sosyal medya ayağı oldukça etkili. Cemaat sosyal medyayı örgütlü kullanırken, Ak Parti cephesi daha dağınık kullanıyor. Cemaatin sosyal ağlardaki etkisi mekanik bir temelde, AK Partinin ise daha organik bir zeminde ilerliyor. Bana göre cemaatin sosyal ağlardaki tutumu sentetiktir. Tek merkezden yönetilen ve tekdüze bir tavırdır. Bu da etkili bir mesaj için olumsuz bir durum.

Cemaat için dezavantajlı bir başka durum da şu: “Hiçbir siyasi güç bir başka bürokratik gücü kabul etmez.” Bu durum, diğer siyasi partilerin de bundan sonra bürokratik atamalarda cemaat faktörünü göz önünde bulundurma olasılığını sürekli gündemde tutar. Yani lafın kısası Siyasi partiler cemaati özellikle korumaya çalışmaz. Aksine bürokraside söz sahibi olmasını engellemeye çalışır.

Bu sürecin bize gösterdiği bir başka durum var ki köşedeki başlıkla doğrudan ilgilidir. Kamuoyu oluşturmada psikolojik taktikler pek işe yaramıyor.İşe yaramıyor demek belki çok iddialı ama eski kitle etkileme taktikleri beklenen etkiyi uyandırmıyor. Örneğin Basın bildirileri, Entelektüellerin tutum ve tavırları, TV, Gazete, Dergi Manşetleri… vb

Eskiden bunlar önemli faktörlerdi. Ama gelinen noktada herkesin kendi doğrusu var. İnsanları ikna etmek artık eskisi kadar kolay değil. Ön kabuller daha yapılandırılmış, yargı etiketleri daha yapışkan bir hal aldı. İnsanlar büyük medya organlarından ziyade sevdikleri, sözüne muteber baktıkları kişi, kurum veya arkadaşlarını takip ediyor. Delil çok bariz değilse etki uyandırmıyor. Bir olumsuz davranışın üzerinde yüzde %10’luk bir şaibe varsa o tarafa gönül vermiş kişiyi ikna etmek artık çok zor. Artık manşetlerin ne söylediği değil, kişilerin hangi manşeti görmek istediği bir dönemdeyiz.

Özetle bu çatışmada psikolojik taktikler bilindik yüzleriyle etki uyandırmaz. Şaibesiz delili olan, sessiz kitleyi etkileyebilir. Sesli kitle ise taraf olduğu için ancak zihninde soru işareti kalır.

Bu sürecin bize kazandırdığı en önemli sonuç şu olabilir. Artık insanlar söylediğine ve yaptığına daha dikkat edebilirler. Aleni yolsuzluk, aşikar kurnazlıkların dönemi bitebilir. Politik fedakarlık ve ruhani önderlik kavramları yerini normal bağlılıklara bırakabilir. İdeolojik bağımlılıklar esnek düşünce anlayışı ile yer değiştirebilir.

Tüm bunlardan önemlisi belki de birlikte yaşam tarzımıza, ideolojik anlayışımıza saygı göstererek bir birimize yaşam hakkı tanımayı öğrenmiş oluruz. Bu da umarım bir temenni olmanın ötesinde bir gerçeğe dönüşür.

Twitter Adresim: @marufbecene

Bu yazı toplam 6780 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum