Aile Terapisti Nazlı ÖZBURUN

Aile Terapisti Nazlı ÖZBURUN

DİZİLERİN KUŞATMASI ALTINDA...

DİZİLERİN KUŞATMASI ALTINDA...

Bu konuda yazacak değildim ama yine duramadım. Sezonun başlamasıyla birlikte ekranlar dizilere deyim yerindeyse doydular. Arka arkaya ünlü oyuncuların oynadığı ve diziyi uzatabilmek için, ekranda kalmasını sağlamak için türlü türlü atraksiyonların yapıldığı senaryolarla karşıkarşıyayız… Her birisinin tekrar tekrar yayınlanmasından dolayı da her şekilde karşınıza çıkmaları mümkün…

Kara kedi gibiler. Her an, her saatte karşınıza çıkıyorlar, ya jenerikleriyle ya tekrarlarıyla ya da sözüm ona tam metin özetleriyle... Kaçmak neredeyse mümkün değil! Bir yerde, bir sahneyle sizi yakalayıp reklam arasına kadar transa geçirebiliyorlar. Reklamda kendinize gelip kanalı değiştirdiğinizde, nasıl olsa yarın bir gün aynı bölümün devamına rastlayabiliyorsunuz.

Hatta izlediğiniz bir diziyi iki ay izlemeyin, sonra tekrar izlemeye başladığınız yerden devam edin anlamakta hiç zorlanmıyorsunuz. Nitekim tüm senaryolar aynı. Aldatma, birinin sevdiğini diğerinin elinden almaya çalışması türlü türlü oyunlar çevirenler,aynı bilindik esprileri orjinalmiş gibi yutturmaya çalışanlar ve daha neler neler…
Yaz tatili dönüşü kimilerimizi internet, kimilerimizi bilgisayar oyunları kapmıştı ki kalanları da dizilere ve evlilik programlarına kaptırdık. Oysa yeni bir sezon yeni umutlarlabaşlamıştı ne planlar yapmıştık bu dönem için kendimize dair...

İnsan ruhunun sevinç kaynağı, bir şeyler öğrenebilmesindedir, pasif bir seyirci olarak izlemesinde değil! Oysa televizyon ve diziler izleyerek sanal bir yaşanmışlık içinde bir illüzyona davet ediyorlar insanları. Gerçek olmadığını bilerek ama sanki gerçek bir yaşammış gibi sunulduğundan avutuyor gibi görünüyorlar...oysa göz göre göre bir aldatma, bir yaşamsal formatlama var...

Bugün dizide gördüğü romantik bir adamı evde bulamayan kadın ya hayata küsüp kendine kızgın savruluyor.Yada kendi çapında arayışa geçiyor msn ve faceboook birazda buna hizmet ediyor sonrasında.Bir başkasındaysa, dizilerde gördüğü aldatmalar eşine karşı şüpheci davranmasının zeminini hazırlıyor.Babasına bile güvenemez oluyor...

Diziler hayatımıza masalsı bir tonda girerek yanlızlaşmamıza eşlik ediyor gibi görünüyor.Diğer yandan aynı evde kendi dizisiyle bir köşeye çekilmiş yanlızlaşmış, anneler babalar, büyükanneler ve çocuklar üretiyor...Herkese göre bir dizi var bu pazarda...Herkese ayrı bir format atılıyor sonrasında...

Kadın romantizmin pembeliklerinde uçarken, adam yeraltı mafyasının derinliklerinden sesleniyor mesela eşine ''bana bir su kapıp getirsene diye''. İzlediği diziden etkilenmiş olsa gerek sert bir ses tonuyla emir kipinde istenen her şey incitiyor rüyadaki kadını.Dzideki adam ne kadar nazik oysa.Bir ayıyla yaşadığını söylüyorken yakalıyor kendisini ...O sırada sihirli dizilerde her gördüğünün bir parmak hareketiyle olduğunu öğrenmiş çocuk istediğinin olamayışına kızıyor.

Dizilerin amacı bağımlılık yaratmaktır.Ve hepimiz her bir bakayım dediğimiz diziye bağlanıp kalırız.Bundan değilmidir beş yıl süren diziler var. Geriye dönüp baktığınızda benzer olaylar, benzer tepkiler, benzer sonuçlar, bolca reklam araları ve kocaman bir sıfır...
Aldanıyoruz, ama adatan değil suçlu olan...Biz aldanmak istiyoruz o nedenledir bunca aldanmışlığımız.Onca yapacak şey,başlanmış ama bitirilmemiş iş, okunacak kitap, gidilecek eş dost, konuşulacak konu, geliştirilecek hobi varken biz bir dikdörtgenin başında eski çağ mitolojilerinden farksız yaşamlara şahit olmayı seçiyoruz...
Hafta sonu İstanbul'da bir sürü kongre, sempozyum, seminer, tiyatro vardı...Belediyeler, dernekler, kültür merkezleri hobi evleri ve danışmanlık merkezlerinde alanında uzman insanlar, insana emek veriyor.Atölye çalışmaları takip ettğiniz bir yazarla sizi buluşturuyor.Seminerler televizyondan tanıdığınız bir uzmanı mahallenize getiriyor.Kongreler dünyanın bilim insanlarını bir arada görebilmenize fırsat tanıyor...

Binalarımız var, hocalarımız var, imkanlarımız var peki dinleyicilerimiz neredeler?Biz buradayız,siz neden hala oradasınız?
Yolsa evde “Fatmagül’ün suçu ne?” diye merak ededururken, en büyük suçu kendi hayatlarımızda kendilmize karşı işliyor olmayalım? Kendimizi, kendi yaşamlarımızın katili olmaya sürükleyerek...

Bugün yalnızca büyük şehirlerde değil, Türkiye’nin hemen hemen her yerinde gitmek isteyen insan için gidilebilecek eğitimler, atölye çalışmaları, konferanslar var! Üstelik eğitimin sınırları ve yaşı da olmadığı için her düzeyde insanın katılabileceği kongreler, seminerler ziyadesiyle mevcut.

Eee, un var, şeker var, ama biz helva yapmıyorsak, üstelik şikâyet ediyorsak, yazık bize!

Yeni dönem başladı-başlayacak… Kısa bir araştırma yaparak nerede, kim, ne anlatıyor diye bakmak bazen anlatan, bazen dinleyen olmak için harekete geçmek lazım...

Dizi seyretmeyin demiyorum bu arada .Dediğim şey seçerek seyredin de değil. Eğer biz yaşamımızı ihtiyaçlarımız doğrultusunda anlamlı şeylerle yapılandırmazsak hayatımızı birilerinin yapılandırdığı ve istila edildiğimiz gerçeği. Bağımlılık belirtileri göstermeye başadığımız.Yaşamımızın yapamadıklarımızdan oluşan bir keşkeler bataklığına dönüşmesi.Seyrede seyrede “seyirlik olmak” işten bile değil. Hadi kalkalım ve hayatımız değişsin!

[email protected]

Bu yazı toplam 5090 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Aile Terapisti Nazlı ÖZBURUN Arşivi