Melda BEKCAN

Melda BEKCAN

Deli miyim ne?

Deli miyim ne?

Bir insanın aklı çok üzüldüğü için mi yoksa çok sevdiği için mi ya da kandırıldığı için mi uçup gider bu diyarlardan? Peki, yitip giden akılları o uzak diyarlardan geri getirebilmek için neler yapmak lazım?

Geçenlerde yolda yürürken kendi kendine konuşup gülen genç bir kıza gözüm takıldı uzaktan. Hararetle bir şeyler anlatıyor, aralarda da kahkahalar atıp duruyordu. Bilirsiniz toplum içinde yerleşmiş bir kanı vardır; böyle kendi kendine konuşanlara deli denir ya… Ben de "Yazık!' dedim onun için, bu genç yaşta, kafayı sıyırmış olmalı!" Ama bu tespitimin ardından dikkatimi çeken başka bir şey oldu. Karşımdaki genç bayanın şık görünümü bir delinin giyim profiline hiç uygun değildi. Hani onların üstü başı dağınık olurdu! Yürüyüş mesafesinde yakınlaşmaya başladığımızda, saçlarının arasındaki kulaklıkları görünce merakımı cezbeden hadisenin sebebini anladım; genç bayan cep telefonuyla konuşuyordu.

Yanıldığım için şaşırdım!

Geçenlerde evin köşesindeki çöp konteynırının yanında yaşlı bir kadın gördüm kendi kendine konuşan. "Acaba bu kadın deli mi?" diye bir soru takıldı kafama. Üstelik dağınık saçları ve pejmürde görüntüsü bir delinin profiline uygundu. Cep telefonuyla konuşup konuşmadığından emin olmak için iyice yaklaştım ve üstünü başını inceledim. Hayır, ne cep telefonu ne de kulaklığı vardı üzerinde. Biraz daha yaklaştım ve bir şeyler söyledim; ama ne fayda! Sanki ben yokmuşum gibi konuşmasına devam etti. Anladım bu yaşlı kadın maalesef deliydi. Farklı biçimlerde iletişim kurmak istedimse de onun frekansına girmeyi başaramadım bir türlü. Ayaklarını bastığı dünya ile kafasındaki dünya başkaydı; tıpkı gözüyle baktığı ile gördüklerinin farklı olduğu gibi… O an orada fazlalık olduğumu anladım ve onun dünyasını daha fazla meşgul etmemek için hemen yanından uzaklaştım.

Bu sefer yanılmadığım için çok üzüldüm ve onu bu hâle getiren sebebi düşündüm uzun uzadıya. Çok üzüldüğü için mi yoksa çok sevdiği için mi ya da kandırıldığı için mi uçup gitmişti aklı bu diyarlardan? Peki, akılları o diyarlardan geri getirebilmek için ne yapılabilirdi o ve onun gibiler için?

Geçenlerde bir haber okudum gazetelerin birinde. Habere göre ABD'li ünlü bilim adamlarından Ray Kurzweil beyne yerleştirilecek küçük cihazların 2029 yılından itibaren insanı hem duygusal hem de zihinsel açıdan yönetmeye başlayacağını, 20 yıl içinde insanla aynı seviyede bir canlı üretmek için ellerinde yeterli alet ve yazılım olacağını iddia ediyor. 2029 yılında duygusal yönde ilk yapay canlıyı üreteceklerini, zaten insanoğlunun makinelerden oluşan bir medeniyette yaşadığını söyleyen Kurzweil, insanoğlunun teknolojiyi kullanarak fiziksel ve ruhsal olarak gelişmesini devam ettirdiğini ifade edip beyne yerleştirilecek küçük robotçuklar sayesinde beyindeki biyolojik nöronları yönetebileceklerini; hatta bu robotların insan vücudunu kanser ve değişik mikroplardan da koruyabileceğini söylüyor.

Kurzweil'in bu görüşüne ABD'deki Ulusal Mühendislik Akademisi, Google'un sahiplerinden Larry Page ve sentetik kromozomla yapay canlı üretme yolunda buluş yapan Dr. Craig de destek veriyormuş.

Okuduklarıma çok şaşırdım!

Son günlerde yaşadıklarımın etkisiyle kupüre iyice yaklaştım ve bu iddiaları ortaya atan bilim adamlarının üzerlerinde kulaklık olup olmadığını inceledim. Hayır, herhangi bir şey göremedim. Giyim kuşamları da oldukça iyiydi.

Ya ben çöp konteynırının yanındaki yaşlı kadın gibi baktığımdan farklı bir şey görüyordum ya da bu bilim adamlarının ayaklarının bastığı dünya ile kafalarındaki dünya başkaydı; akılları başka diyarlardaydı…

O günden beri hâlâ düşünüyorum ama henüz çözüm bulamadım. Sizin bir fikriniz var mı? Akılları o uzak diyarlardan geri getirebilmek için ne yapmalı?

Bu yazı toplam 3686 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Melda BEKCAN Arşivi