Melda BEKCAN

Melda BEKCAN

Bir bezginlik bulutu çökmüş şehrin üstüne

Bir bezginlik bulutu çökmüş şehrin üstüne

İstanbul trafiğindeyim... Off! Hem de nasıl bir trafik! Arabalar yol boyunca kuyruk oluşturmuş -dur, kalk- adım adım ilerliyor.

Satıcılar, fırsattan istifade şişe su, kâğıt helva, telefon şarjı satıyor.

Direksiyon başındaki sürücüler, kafede oturur gibi rahat bir biçimde cep telefonuyla konuşuyor hatta bazıları işin suyunu çıkarmış, gazete okuyor.

Bu arada ‘zaman’ trafik var mıymış, yok muymuş, aldırır mı hiç? Su gibi akıp gidiyor.

Hadi bakalım! Topu topu on dakikada ulaşacağım mesafe, oldu mu bir saat!

Yavaş yavaş panikliyorum çünkü randevuma geç kalıyorum…

Beni bekleyen insanlara ne desem şimdi?

Zihnimde mazeretimi ifade ederken kullanacağım kelimeleri teker teker seçiyorum, üstelik mahcup olmamak için defalarca ezber yapıyorum.

Kocaman insanlarız!

Ne yani ‘Hocam, akşam elektrikler kesildiği için ödevimi yapamadım!’ diyen çocuklar gibi odadan içeri girer girmez, insanların gözüne bakarak ‘Afedersiniz, trafikte kaldım’ mı diyeceğim?

‘Burası İstanbul, trafiği hesaba katmadın mı’ diye geçirmeyecekler mi içlerinden?

Muhtemelen bozulduklarını belli etmeyecekler.

Ağızlarından tek kelime çıkmasa bile, yüzlerindeki ifade konuşacak.

Vicdanım sızlayacak, ezilip büzüleceğim…

İşte böyle!

Yaklaşık bir saat sonrasında yaşayacaklarımın kurgusu, gözümün önünden film şeridi gibi geçiyor, haliyle canım sıkılıyor.

Eline sağlam bir koz geçen şeytan, kulağıma fısıldıyor; ‘Boş ver be Melda! Her şeyi, arabayı da böyle bırak, yürü git!’

Ne yalan söyleyeyim; teklif, hoşuma gidiyor! Aslında fena fikir değil.

Kaostan kaçıp gitmek… Huzura doğru ilerlemek… Yeniden başlayabilmek…

Eksik olmasın! Zaten her fırsatta yanı başımda dikilip telkinde bulunuyor.

Çölde, kuraklık içinde, açlık ve susuzluktan bitap halde dolanırken… Şeytanın uzak diyarlarda vaat ettiği güzelliklere ve nimetlere kanma kıvamındayken… Yani tam ona meyledecekken…

Aklıma bir soru takılıyor!

Nereye gidersem gideyim, benzer problemleri yaşayacak değil miyim? Malum! Her yerde insan faktörü devreye giriyor.

‘Hooppp! Ne oluyor?’ diye silkiniyorum.

Net biçimde tavrımı takınıyorum!

Kesinlikle burada kalıyorum, hiçbir yere gitmiyorum.

Terk etmeyi değil, mücadeleyi seçiyorum.

Bu trafik saçması beni yıldırmamalı, yolumdan caydırmamalı.

Ben ne yapıyorum? Ne tarafa doğru koşuyorum? Niçin karamsarlığa kapılıyorum?

Hayata tutunacağım daha sağlam halatlar olmalı, şayet yoksa da yenileri yapılmalı.

Senin, benim, yaşlıların, gençlerin tam tepesinde!

Nedense bir bezginlik bulutu çökmüş şehrin üstüne…

O kadar hacimli ki herkesin bedenini kaplıyor, gölge yapıyor, görüş mesafesini etkiliyor, göğüs kafesine kadar etkiyor ve nefes almayı zorlaştırıyor.

Kaçmamalıyım...

Önce kendi bulutumu dağıtmalıyım!

Bir bezginlik bulutu çökmüş şehrin üstüne…

O kadar siyah ki umutlar yeşermiyor, tek tük filizlenen yeşil tohumlar da baskın olan kara rengin içinde kayboluyor, gözükmüyor.

Sonra başkalarının bulutlarına el atıp, onları dağıtmalıyım!

Evet, kararlıyım; hayata daha sıkı tutunmalıyım...

Bu yazı toplam 6214 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Melda BEKCAN Arşivi