1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. Nöropsikoloji Üzerine Prof. Dr. Öget Öktem İle Söyleşi

Nöropsikoloji Üzerine Prof. Dr. Öget Öktem İle Söyleşi

Aktüel Psikoloji Şubat ayı söyleşi dosyası kapsamında Ebru Akkoyun Türkiye'nin ilk Nöropsikoloji Uzmanı Prof. Dr. Öget Öktem TANÖR İle görüştü. Oldukça ilgili çekici başlıkların yer aldığı söyleşinin ayrıntıları şöyle:

A+A-

 

TÜRKİYE’NİN İLK NÖROPSİKOLOĞU

PROF. DR. ÖGET ÖKTEM TANÖR İLE NÖROPSİKOLOJİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

Aktüel Psikoloji Şubat ayı röportajı

Röportaj: Ebru AKKOYUN - Sima ONUR


İnsana dair merak edilen gizemli dünyaya ışık tutan en çarpıcı bilgilerin toplandığı bilimlerin başında gelir nöropsikoloji. İnsanı diğer canlılardan farklı tutan ayırtedici özelliklerin panoramasını önemli ölçüde nöropsikoloji çizer. İnsan, kimi zaman hayret verici bir karmaşa kimi zaman hayreti yetersiz bırakacak oranda mükemmel bir sisteme sahiptir. Bu sistemin elbette sadece bir bilim dalının elde ettiği verilerle tanınması mümkün değildir. Bir çok disiplinin elde ettiği bulgular insanı tanımamız için bize önemli veriler sunar. Ancak nöropsikoloji multidisipliner Konsültasyonların önemli kavşaklarında durur. İnsana dair her bilim dalına söyleyecek sözü, katkı sunacağı bir adımı vardır. Özellikle benzer bulguların ayırtedici tanılamayı güçleştirdiği noktada nöropsikoloji spesifik katkılarla ayırtedici tanılama sürecine önemli katkılar sunar. Hayati değer taşıyan bu işlevlerine binaen nöropsikolojiyi tanımak ve tanıtmak için önemli bir adım attık. Türkiye’nin en sempatik, en içten ve en samimi akademisyenlerinden Prof. Dr. Öget Öktem TANÖR ile iletişim kurup röportaj isteğimizi ilettik. Kendisini tanıdığımız için röportaj isteğimizi geri çevirmeyeceğinden emindik. Öyle de oldu. Bizi çok güzel bir şekilde ağırladı. İş yoğunluğunun arasında önemli saatler ayırdı. İçten konuştu, anlaşılır bir dille ifade etti. Kimi zaman bilmediğimiz kavramları dilindeki samimi tonun katkısıyla anlamakta zorlanmadık. Zaten onu tanıyanlar için bir şey söyleme gerek yok. Beden dili ile insana verdiği değeri ilk anda görmek mümkün. O, gerek koruyucu ruh sağlığı gerekse klinik ruh sağlığı camiasının en sevilenlerinden biri olarak bilinir ki öyledir de.

Şimdi hem keyifli hem de redaksiyon sürecinde tatlı bir yorgunluk etkisi yapan bu özel söyleşi ile sizi baş başa bırakıyoruz.


ebru-akkoyun,-sima-onur.jpg

1) Öget Öktem Tanör kimdir? Nasıl nöropsikolog olmaya karar verdiniz?

15 yaşından itibaren, bugün Nöropsikoloji ve Davranış Nörolojisi alanında ki kavramlara olan merakımı, tabii bunları bilmeden, çocuk üslubumla ifade ediyordum: "İnsan bir şeye dikkat ettiği zaman beyninde ne oluyor? Bir şeyi öğrenip hafızamıza kaydettiğimizde beynimizde ne oluyor? Ben bunları öğrenmek istiyorum." diyerek, her ikisi de Tıp doktoru olan anne ve babama, bu nedenle Tıp Fakültesine gitmek istediğini söylüyordum. Onlar da bana, Tıp'ta böyle şeyler okutulmadığını söylerlerdi. Tıbbın diğer alanlarına da meraklıydım, bir de hastalara yardımcı olmaktan mutluluk duyacağımın farkındaydım. 16 yaşındayken annemi kaybettim. Lisede hocalarım, Topluluk önünde güzel konuştuğum için ve edebiyat dersinde çok iyi kompozisyonlar yazdığım için (Bursa'daki okullar arasında bu alanda hep birinci olurdum), benim Hukuk Fakültesine gitmem gerektiğini söylerlerdi, hatta baskı yaparlardı. Lise biterken, babamla tekrar konuştum: bugünün deyişi ile "beyin-davranış ilişkileri"ne olan şiddetli merakımı dile getirip, Tıbba gitmek istediğimi tekrarladım. Babam da bunların Tıp Fak.lerinde okutulmadığını, Hukuka gitsem daha iyi olacağını söyledi. Ben de Hukuk'a kaydoldum. Daha ilk gün, ilk derste, amfide otururken, "benim burada ne işim var, benim yerim Tıp" diye üzüntü duyduğumu çok iyi hatırlıyorum. Aslında Hukuk'u bitirip Anayasa Hukuku kürsüsünde asistan oldum. Ama daha 2. sınıftan itibaren, Çapa Tıp Fakültesinde Nöroloji, Psikiyatri, Fizyoloji,Anatomi derslerini hiç kaçırmadan izliyor, ders kitaplarını zevkle okuyordum. Hukuk bitince, bir kere daha babama Tıp okuma arzumu söyledim, ama, babam "Olmaz artık" diye karşı çıktı. O arada, Amerika New York'ta Columbia University Hukuk Fak.nin İst. Hukuk asistanlarına verdiği bir burstan yararlanarak New York'a gittim. Orada 1.5 yıl psikanalizden geçtim ve meslek değiştirmenin ayıp olmadığına ikna oldum. Ama henüz stajyer psikanalist olan İspanyol psikanalistim, (aslında böyle söylememesi gerekirdi), benim merak ettiğim alanlardaki yazılanların tümünün bir sayfayı geçmeyeceğini (ki bugün biliyorum ki bu doğru değil), Tıp okumaktansa Psikoloji yoluyla bu alana geçiş yapabileceğimi söyledi. Amerika'dayken, özellikle New Freud'cuları, Fizyolojik psikoloji alanlarını iyi okudum ve tanıdım. Dönüşte babama Tıp okuma isteğimi tekrarlayıp yine reddedildim, psikanalistimin önerisi doğrultusunda Edebiyat Fakültesinde Psikoloji bölümü başkanı ile tanıştırıldım, o da beni 2 yıl bütün derslere devam edip kürsünün yapacağı özel sınavdan geçmeyi kabul etmem koşulu ile, doktora öğrenciliğine kabul etti. Babam da buna ses çıkarmadı. Böylece Psikoloji derslerine girmeye başladım, 2. yılda Psikoloji bölümü beni asistan olarak (bugünün öğretim görevlisi) almak istedi, ben de Hukuk asistanlığından Psikoloji asistanlığına yumuşak geçiş yaptım. Daha ilk yıl, isteğim üzerine Fizyolojik Psikoloji dersi açıldı, ve ben bu dersi vermeye başladım.

Daha sonra, 1971 askeri darbesi nedeni ile, 1972 yılı biterken, ben ve eşim, sahte pasaportlarla yurt dışına kaçmak zorunda kaldık. İsviçre, Cenevre'de siyasi mülteci olduk. Ben hızla 1 yılda Fransızca öğrendim, ve Cenevre Ünv. Psikoloji bölümü derslerinden seçmeler izlemeye başladım. Nöropsikoloji ile iyice tanıştım. 1974 yaz aylarında Ecevit hükûmetinin siyasi af çıkarması üzerine, Kasım ayında Türkiye'ye döndük. Büyük bir talih eseri, Cerrahpaşa Tıp Fakültesinin Psikoloji mezunlarına bazı tıp derslerini almak ve bir tez yazmak koşulu ile Doktora derecesi verdiğini öğrendim. Hem de bayıldığım dersler: Nöroloji, Psikiyatri, Fizyoloji, Anatomi. Hemen başvurdum ve Şubat 1975'te eğitime başladım. Tam istediğim gibi doya doya bir sürü tıp dersi okudum, bir yandan da nöropsikoloji konusunda kendimi geliştirdim. 1981'de doktoramı verdim. 1983'te Çapa Nöroloji ‘de bir hoca, bana orada çalışma imkanı açtı. Ben de Çapa Nöroloji ‘de Türkiye'nin ilk Nöropsikoloji Laboratuvarını kurdum. Önce Çapa'da Psikiyatri, Nöroloji, Nöroşirurji bölümleri buna ilgi duyup hastalarını benimle paylaşmaya, sorular sorarak hastalarını değerlendirmemi istemeye başladılar. Sonra, Cerrahpaşa, Bakırköy’deki hastaneler ilgi duyup hasta göndermeye başladılar. Sonra Nöropsikoloji'nin şöhreti İstanbul sınırlarını aştı, Bursa, İzmir, Ankara’daki üniversitelerin Nöroloji bölümleri benim yanıma stajyer olarak psikologlarını göndermeye başladılar. Bu şekilde, usta-çırak ilişkisi içinde, 12 kişiyi Nöropsikolog olarak yetiştirdim. Daha sonra da bir çok stajyer geldi, ama bu 12 kişiyi TAM olarak yetiştirdiğimi düşünüyorum. Böylece, Türkiye'de Nöropsikoloji alanının "kurucu babası" (founding father) oldum.

Devamı için 2. sayfayı tıklayınız

Bu haber toplam 142059 defa okunmuştur
Haberin Devamı 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum