1. YAZARLAR

  2. Prof. Dr. Erol Göka

  3. Yaratıcı'ya İnanç ve Hayatın Anlamı
Prof. Dr. Erol Göka

Prof. Dr. Erol Göka

Yeni Şafak
Yazarın Tüm Yazıları >

Yaratıcı'ya İnanç ve Hayatın Anlamı

A+A-

(Gezi’deki anlam-anlamsızlık tartışmalarına katkı olarak “Hayatın Anlamı Var Mı?”kitabımızdan kısaltılmış bir bölüm)


“Hayatın anlamı var mı?” sorusuna en kolay cevap verenlerin dini inancı olanlar oldukları, zira bu sayede anlamı paketolarak oldukça ucuza aldıkları söylenir, şimdiye kadar böyle söylenegeldi. Biz aynı fikirde değiliz, âlemin bir Yaratıcısı olduğuna inanmayanlar, “Hayatın anlamı yok” diyerek en kolay ve kestirme cevap hakkını ellerinde bulunduruyorlar.

Hayatın kendinde bir anlam olmadığına inandığı halde yaşamımızı sürdürecek, üstelik olması gereken kalitedesürdürecek anlam ve amacı nasıl devşireceğimiz konusundaysa görüşler muhtelif.

Örneğin Steve Stewart-Williams şunları söylemekte beis görmüyor:

“Yaşam amaçsız bir biçimde sürüp giden anlamsız, dolambaçlı bir olaylar dizisidir. (…) Yaşamın anlamsızlığı olgusunu mutlu bir şekilde kabul ederek onu garip bir biçimde eğlenceli, kimin yaptığı belli olmayan kozmik bir şakagibi görebiliriz. (…) Yirminci yüzyılın varoluşçu düşünürleri, bu konu üzerinde bolca kafa yormuş ve benimle aynı sonuca varmıştır. Son tahlilde, yaşam anlamsızdır. Ancak bu düşünürlerin çoğu bu işte de bir hayır bulmuştur. Varoluşçu felsefe, bize dışarıdan yöneltilen herhangi bir anlamın veya amacın olmaması durumunda, hem birey hem de tür olarak yaşamımızdaki amaçları seçmekte özgür bir konumda olacağımızı öngörür. Birçok kişiye göre bu, son derece özgürleştirici bir fikirdir.”[1]

Bu sözlerin sahibi Stewart-Williams’ın Darwin ve hayatın anlamıyla ilgili kitabı, insanın evrim ya da başka bir nedenlehayatın anlamını, hayatındaki anlamları özgürce belirleyecek kadar yüceleştiği iddiasına dayanıyor. Tevili epeyce zor bu iddianın. Evrimcilik, insan varoluşuna yönelik indirgemeciliği, dünyanın yaşadığı manevi krizden sorumluluğukonusunda aldığı şiddetli eleştirilerden sonra şimdi temize çıkabilmek için varoluşçulukla flörte başlamış görünüyor.

Varoluşçu psikoterapistler arasında biyolojik evrime inananlar, Stewart-Williams’a benzer düşünceleri olanlar var amavaroluşçu düşünce, insanın akla olduğu kadar biyolojiye indirgenmesine de tepki göstermiş, çok büyük ölçüde ilahiyattan gelen seslere, manevi dünyaya kulak kesilmiştir. Camus, Sartre ve Yalom, ateizmde anlaştıkları için belki bir yere kadar Stewart-Williams’a yoldaşlık edebilirler ama öyle sanıyorum ki, hurafelere karşı savaşma adına tüm insani etkinlikleri karşısına alan biyolojik indirgemeciliğe onlar da uzun süre tahammül edemezlerdi…

Yanlış anlaşılmamalıdır, dini inancı olmayan insanların, evrimci ve ateist olanların ve hatta hayatı, tarihi öznesiz ve amaçsız bir süreç olarak görenlerin, hayata ve kendi yaşamlarına vereceği bir anlam da olmaz, anlamsızlık batağında sürünürler demek istemiyoruz. Hepimiz nasıl bir dünya görüşümüz, hayat anlayışımız olursa olsun, yaşamımıza bir anlam vermek zorundayız. Özellikle son yıllarda ateist ve/veya evrimci bakış açısından hayatın anlamı ve ahlak konularında çokça yayın yapılmaya başlanması tesadüfi değil. Bu yayınlarda hiçbir şekilde anlamsızlık, hele hele ahlaksızlık savunulmuyor tam tersine çok farklı kalkış noktalarından yola çıkarak anlam ve ahlak için gerekçeler öne sürülüyor.

Dini inancı olmadığını söyler, hayatın kendisinde bir anlam ve amaç bulunmadığını fikrindedir Irvin Yalom. Ona göre anlamsızlık, insanın mutlaka aşması gereken temel varoluşsal çatışmalardandır. Hayatın anlamsızlığını niye bu kadar önemsediği konusunda, kendisinin de abartılı bulduğu Viktor Frankl ve birkaç klinisyen dışında pek dişe dokunur kanıt da göstermez. 1980 tarihli Varoluşçu Psikoterapi kitabında oldukça eklektik bir tutum takınmaya çalışır, henüz ateist bakışını çok vurgulama gereği hissetmez ama belli eder. Hayatın kendinde mündemiç bir anlamı yoksa bu doğal boşluğu doldurmak insan varoluşunun sırtına yüklenmiştir diye düşünür. “Bir anlam gereksinimi olan varlık, anlamı olmayan evrende nasıl bir anlam bulacaktır?”[2] sorusuyla yola çıkar.

Yalom’un cevapları, kozmik anlamın dinlerle ve geleneklerle olan bağını yeterince fark ettiğini düşündürmüyor. Yalom, “tamamen din-dışı dayanaklara sahip olabilir” dediği “dünyevi anlam”a öyle sıkı sıkıya sarılıyor ki insanların yüz yüze kaldığı anlamsızlık sorunuyla baş edebilmek için bir psikoterapist olarak din-dışı yollar önermekle yetiniyor. İnsanların büyük çoğunluğunun, inandıkları dinler nedeniyle dünyevi anlamlarını da büyük ölçüde kozmik anlama göre inşa ettiklerini göremiyor ya da görüyor ama belirtme gereği duymuyor.

Yalom, modern insanın kozmik anlam sistemlerini kucaklamasının zorlaştığı belirlemesini yaptıktan sonra, anlam üzerine çalışmasının çok büyük bir kısmını, “din-dışı kişisel anlam”a ayırıyor. Ona göre Camus ve Sartre, 20. yüzyılın anlamsız, saçma dünyasını tasvirde olduğu kadar buradan çıkışta da bize çok yardımcı olurlar. Camus, acınası varlık insana, bir anlamı olmayan bu saçma dünyada yaşayabilmesi için, kişisel bir anlam sistemi üretir: Cesaret, gururlu asilik, kardeş dayanışması, sevgi, din-dışı azizlik… “İnsan boş bir ihtirastır, doğuşumuz anlamsız, ölümümüz anlamsız” diyen Sartre, anlamın aydınlanmada, baskıya karşı direnişte, diğerlerine hizmette, kendini gerçekleştirmede aranması gerektiğini söyler.[3] Yalom da kitabında okuyucusu yararlansın diye, Sartre’ın kahramanı Orestes için geliştirdiği hayatın amacını veren din-dışı etkinlikleri sıralamaya koyulur:

Hayata din haricinde en büyük anlam verecek kaynakların başında “özgecilik” gelir.

Özgecilikten sonra din-dışı anlam kaynaklarından bir diğeri, “bir nedene adanma”dır. Özgecilikten farkı, bireyi kendi içinden çıkarıp yükseltmesi, kendini aşma imkânı sağlamasıdır. Yaratıcılık, bunun başında gelir ama kastedilen yalnızca sanatsal yaratıcılık değildir; insan pekala bürokrasiye, öğretmeye, yemek pişirmeye, oyun oynamaya, muhasebeciliğe, bahçe işlerine bile yaratıcı biçimde yaklaşabilir. “Kendini gerçekleştirme” de hayatın din-dışı amaçlarından biridir; evrimci bir ahlakın gereği olarak iyi değerlerin zaten insan organizmasının içine yerleştirildiği varsayılır. Yalom, “hedonistik çözüm” adını verdiği “Hayat bir armağandır. Alın, paketini açın, takdir edin, kullanın ve tadını çıkarın” felsefesini de din-dışı anlam kaynakları arasında sayar.[4] “Hayat anlamsız olmasına anlamsız ama bu anlamsızlığı anlayabilmen, buna rağmen ayakta kalman da senin bir gücün aslında. Madem bu kadar güçlüsün, bunun tadını çıkar, hazır eline böyle ömür diye bir armağan geçmişken hiçbir şeyi dert etme, neşeyle keyfine bak” der yani…

Bu güçlü insan anlayışı sizi ne kadar ikna ediyor bilmiyorum ama ben ne yaparsam yapayım, kendimi bu görüşe yakın hissedemiyorum. Böyle bir bakışın hayatta işler yolunda giderken işe yarayabileceğini kabul ediyorum ama insana hayatın güçlüklerine karşı aradığı güvenli limanı sağlayacağını hiç sanmıyorum. Anlamsızlığı bir kez kabul edersek, Yalom gibi düşünenler olsa bile, birçoğumuz “nasıl olsa anlamsız her şey” diye sefih bir hayat tarzını seçeriz, diye kaygılanıyorum.

Dini inanç, ahlaklı bir insan olmamızı garanti etmez, aksini iddia edenini hiç görmedim bugüne kadar ama sağlıklı bir anlam arayışı için güvenli bir parkur sunduğu da açıktır. Yalnızca kendine güvenen, ateist bir insanla Yaratıcı’dan yardım dilemeyi öğrenmiş bir insan arasındaki farklar konusunda konuşmak bize düşmez. Ama usta meslektaşımız Karasu’nun bu konudaki benzetmesini uygun bulduğumu belirtmeliyim. Karasu, ateisti çölde bitmiş çalıya, Yaratıcı’dan yardım dileyeni ise ırmak kenarına dikilmiş bir ağaca benzetir. Çölde bitmiş çalı, iç kaynaklarını tükettiği zaman çürüyüp solar, ırmak kenarına dikilmiş ağacın ise dünyayla paylaştıkça boşalan deposu, kendinden ötedeki kaynak tarafından yeniden doldurulur ve asla kurumaz.[5]

[1] Steve Stewart-Williams. Darwin, Tanrı ve Yaşamın Anlamı. Çev. İ. Hoca. Say Yayınları, İstanbul, 2012. s.214.

2 Irvin Yalom. a.g.e s.662.

3 Irvin Yalom. a.g.e. s.669-675.

[4] Irvin Yalom. a.g.e. s.681-687.

[5] Bayram Toksöz Karasu. Huzurlu Yaşama Sanatı. Çev. H. Balkara. Boyner Yayınları, İstanbul, 2003, s.185-186.

 

 

Bu yazı toplam 10262 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum