1. YAZARLAR

  2. Dr. Recai Yahyaoğlu

  3. KELİMELERİN PSİKOLOJİSİ
Dr. Recai Yahyaoğlu

Dr. Recai Yahyaoğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

KELİMELERİN PSİKOLOJİSİ

A+A-

Kelimeler canlıdır. Oynarlar, acıkırlar, ağlarlar, gülerler. Yaşamın tüm renklerini, tüm seslerini, tüm duygularını ifade ederler. Tek kelime bile bir insanın doğumuna yada ölümüne sebep olabilir. Onlar korkunç bir günü toz pembe hale getirebilir. Yada tam tersi harika bir günü bir anda cehenneme döndürebilir. Bu yüzden kelimeler canlıdır. Kendi anlamlarından gelen bir güçle can üretir/tüketirler. Kelimelerin psikolojisi kısaca bizim psikolojimizi ifade eder ve buradan köken alarak farklı boyutlarda hayatımızın kalitesine etkide bulunurlar…

Kelimeler insanın dilinin ucunda değildir. Yüreğinin içinde, zihninin derinliklerinde, ruhunun katmanlarındadır. Damarlarında akar insanın bazı kelimeler. Dilden çıkar gibi görünürlerse de aslında onlar yürekten hicret etmiş duyguların çocuğudur…İnsanın onların anlamını bulmak için kıtalar ötesine gitmesi gerekebilir. Bir kelime öğrenmek için insanlar köleliği kabul eder ve bir kelimenin ifadesini bulduğu anlamda kölelikten kurtulurlar. Kelimeler özgürlüğün hammaddesidir…Onlar olmadan özgürlüğün ne ifade ettiği nasıl anlaşılabilir ki? Özgürlük derinden derine, derme çatma, derli toplu veya diğer başka şekillerde onlar olmadan zihnimizden hangi anlamla doğabilir?

Kelimeler ilaçtır, kelimeler zehirdir. Işıktır, karanlıktır ve hatta gökyüzündeki güneştir onlar... Gökyüzündeki güneştir, insanı ısıtır, terletir yada atmosferdeki fırtınadır, kardır, soğuktur üşütür ve belki de dondururlar... Deveyi hamudu ile yutturmak, deveye hendek atlatmak, devede kulak veya diğer tüm deyimleri onları kullanarak oluşturur insanlar…Kelimesiz deyim olur mu?…Oksijensiz yaşam nasıl olmazsa kelimesiz de hayatın anlam bütünlüğü zihinlere sağlıklı bir şekilde yapışıp kalmaz…Kelimesiz zihinler; patenle kızak kayılan buzla dondurulmuş pistler gibidir…Üzerine basıldıklarında tepe taklak olunuverir…Sadece pistte değil hayatın her safhasında kötürümleşir ayaklar ve yere basmaz/basamaz olurlar…

Kelimeler top oynarlar birbirleriyle. Denizin içinde yüzen balıklar yada gökyüzündeki uçan kuşlar gibi özgürdürler…Bazen özgürlük kelimelerin anlamlarında en umulmadık şekilde tutsaklığa dönüşebilir…Özgürlük ve tutsaklık birbirlerini bazen çağıran ve bazen iten iki kelime olabilirler… Birinin mevcudiyeti diğerinin gücüyle birlikte anlam ve önem kazanır…Birisi diğerinin varlık sebebi gibidir…Kainat özgürlük ve tutsaklıktan yola çıkıldığında insanın varlığına anlam yükler…Kainatın eşi benzeri olmayan ve tam kavranılamayan bir yer olması biraz da kelimelerin acizliğindendir…Kainatı, varlığı ve Yaratıcı’yı çoğu kez yeteri kadar açıklayamazlar….

Bazen kelimelerin ne ifade ettiği anlaşılamayabilir…Örneğin: Deve iğne deliğinden geçerken gökdelenlerde oradan geçecek ve gezegenler küçük lastik toplar gibi dürülüp büzülecektir…Ve katibin yazdığı kağıdı rulo yapması gibi göklerin sayfaları dürülecektir…O zaman kelimeler ve cümlelerin anlamları karışır gibi olacaktır…Zamanın durduğu anda, midelerin açlığıyla ruhların tokluğu arasında kalan insan; boşluklarını doldurma telaşı yaşarken hayatın gerçek anlamını ya ıskalayacak yada daha iyi kavrayacaktır…Böylelikle insanlar; acılarını ve mutluluklarını ruhlarındaki boşluğu doldurabildikleri oranda kelimelerin efsunlu kudretini anlayacaktır…

Kelimeler her türlü sınırların aşıldığı, tüm engellemelerin yerini desteklemeye bıraktığı, insan soluklarının anlamını perçinleyen en önemli aktördürler. Kelimeler büyüdür. Kelimeler efsanedir. Bilge kralın elinde cihattır…Kamikazelerin ve barbarların elinde ise ön yargıya ulaşan bir inat…Kelimeler, gülmenin, ağlamanın, şüphenin, kahrın, hüznün ve şiirin öz evlatlarıdır. Kelimesiz bir şiir nasıl mümkün olabilir? Farkında olmadığımız büyüsel bir güçle, dudaklarımız arasından çıkan kelimeleri insanların beyinlerine ve evrenin her köşesine bulaştırırız…Sadece düşünceler değil, düşünceleri meydana getiren kelimeler de üstümüze başımıza bulaşmaya devem ederler…

Hayatımızın her yanını istila etmiş kelimeler denizinde her an yüzmekteyizdir…Bin bir türlü anlam okyanusundan ortaya çıkar onlar…Alaboraların gürültüsü ve albatrosların çığlıklarından koparak gelen kelimeler denizi; adeta mahşerin midillisi gibi tüm akıntıları birbirlerinin içine sürtünerek/öpüştürerek karıştırırlar…Denizden gelen okyanusta kaybolur…Okyanusta kaybolan kelimeler; serpilerek topraktan yükselen mantarlar gibi insan bilincinde yükselirler…Bilinç kelime olur, kelime bilinç…Kelimelerin psikolojisi; insan bilincinden çıkarak onun ruh dünyasını aydınlatan veya söndüren ateş olur…Ateş aydınlatırken yakmayı ihmal etmez…Bu yüzden çoğunlukla yananlar aydınlanırlar…Acılarla yakan kelimelerin aydınlatması hayat olayları gibidir…İnsan acı çekmedikçe olgunlaşamaz…

Kelimeler yenilir, yutulur, sürülür, sarıp sarmalanır. Kuş konmaz, kervan geçmez yerlere ulaşır ve bir anda ekvatoru boydan boya dolaşarak hızını alamayıp tüm Samanyolu galaksisinde seyahat ederler. Kelimeler irin gibi akarlar, derya gibi çağlayıp nehir yada akarsu olurlar. Kanepede oturan yüzü buruşmuş beli eğilmiş yaşlı bir kadın veya cillop gibi Antep fıstığı lezzetinde insanın içini eriten veya kabartan güzel bir kız olurlar. Kelimeler bakire bir kızdan fahişe bir kadına, şiir gibi sözden idam fermanına kadar her şeye anlam verirler. Uçlar arasında dolaşır, uçlara sürünüp onlara yeltenir veya es geçebilirler…

Kelimeler martaval atar, madara eder, masal okur, masivadan geçirir, maskara eder, maskeleri düşürür, masrafa sokar ve belki de insanı mat ederler…Mat olan, kat kat giyinir de hala içi ısınmaz olur…Veya güneşli bir yaz günü mat olmasının eseri olarak adeta buz kesilir…Birisini yakan birisini donduran aynı kelime, içinde grizu patlamasını sağlayacak kadar güçlü bir enerji ve gaz barındırabilir…Enerji gazdan, gaz enerjiden faydalanarak yer kabuğunda artçı sarsıntılarla başlayan depremleri ortaya çıkarırlar…Kelimeler ruhun depremlerini tetikleyen en önemli faktördür…Dudak kıpırtıları bile onların artçı sarsıntılarıdır…

Kelimeler meyve olurlar. Sebze olurlar. Şeker yada tuz fark etmez her an her değişik durum ve konum onların hüküm sürdüğü, ceza yada ödül verdiği, sevgiyi büyütüp çağıldattığı anlam hoşgörüsüne ev sahipliği yaptığı zamanlara vesile olurlar…Kelimeler hayatın merkezinde yaşanan tüm olayların kayıt altına alınmadan önceki vesileleri durumundadırlar. Her kelime bir vesile ve her vesile bir sonuç ortaya çıkarır. Dolayısıyla kelimeler olayların can damarını teşkil ederler.Onlar olmasaydı dünyanın sümkürdüğü olaylar hayatımızın içine girerek bizlere nasıl ve hangi heyecanları yaşatabilecekti…

Ağızdan çıkan bir cümle içinde bulunan bir kelime sevgi, diğer bir kelime yergi ve bir başkası ise övgü olabilir. Bir cümle içinde bu kadar farklı anlamları kelimelerin kendi içlerinde barındırmakta oldukları yoğunlaşmış güç ortaya çıkarır. Bir cümleden kelime sayısı kadar anlam çıkaran insan zihni ciltler dolusu ansiklopedilerden kim bilir neler ortaya çıkarır. Bir insanın pozitif anlamıyla kabullendiği bir kelimeyi, diğeri tam zıddı bir anlam yükleyerek değerlendirdiği gibi, bu durum doğal seyrinde gerçekleşirken insanlar bir birlerini sürekli anlamaktan aciz bir duruma doğru sürüklenmeye devam ederler. Bu sürüklenmenin sonunda savaşlar, cinayetler ve daha pek çok kötü sonuçlar ortaya çıkar…

Kelimeler birden bire öfke gibi patlayan yanardağ olurlar… Öfkenin yanardağından fışkıran lavlar önüne gelen her şeyi yakıp yıkarak akarlar. Lavların akmasıyla bir çok neslin ortadan kalması ve bu yaşanan olayların hala günümüze kadar kalıntılarını taşıması boşuna değildir. Tüm kalıntılar kelimelerin işareti ile yaşamaya çalışırlar…Öldü sanılan bir kelime burada canlanır…Diğer yandan Truva atı olup içinde her şeyi gizler kelimeler. Kelimenin içinde gizlenmek yüreklerin içinde gizlenmek gibi anlamlıdır…Truva atını karşı kıyıya sürükleyen ve savaşlar sonucunda binlerce insanın ölmesini sağlayan olay sadece tek kelimeyle açıklanacak bir anlam taşır….Peki nedir bu bir kelime? El cevap: Aşktır. Aşk; sadece bir kelimedir fakat ifade ettiği anlam dünyanın nice karmaşalarını açıklamış, nice olaylarına ışık tutmuştur…Aşk uğruna bir çok savaşlar olmuş milyonlarca insan hayatını kaybetmiştir…

Kelimeler; kaleleri, ülkeleri fetheden askerler ile kendini tanıma mücadelesindeki erdemli insanların savaşmaları, güçlenmeleri için en önemli yakıttırlar…Ülkeleri fetheden kumandan yüreğinde gizlediği bir kelimenin sihirli gücüne mağlup olabilir…Mehter marşında öyle kelimeler vardır ki askeri coşturur. İstiklal Marşımız her okuyana güç ve onur verir. Kelimeler; aşk, sevgi, sevişme, irkilme, korku, isyan, hoşgörü, hoşnutsuzluk, kıskançlık, alavere-dalavere haline bürünerek insan zihninin girift en karışık labirentlerinde fink atmaya devam ederler. Kelimeler hipnozun kendisidir...Hipnoza girmiş insan; kelimelerin yakıtını trans durumunda işleyen ve gücünü bir kaldıraç gibi yükselten yeteneği kullanır…

Kelimeler insanın içinde bir homurtu olarak kalabilir yada davranışlarıyla ortaya çıkabilir. Homurtu ve davranış iki farklı versiyon gibi görülse de bilinç altından beslenirler....Kelimeler ağız içinde fırıldak gibi oynayan et parçası sayesinde hayat bulurlar…Kelimeler gizli bilgilerin saklandığı mücevher kutularının içinde kalmanın ezikliğiyle yıllar yılı değişmeksizin öylesine/ölesiye kalabilirler.Veya onlar hüzün kaynağı olup bir gün kendilerine olan ihtiyacın ortaya çıkacağı ümidiyle sağnak sağnak geliveren yağmurun bir damlası olarak yeryüzüne düşüp hayatın kendisine/anlamına katkıda bulunabilirler.

Kelimeler kabına sığmaz. Kabak çiçeği gibi açar yada bazen kabak tadı verir. Bir kelime gönlü açarken aynı kelime diğer gönlü kırabilir. Öyle kelimeler vardır ki silahtan çıkan mermi gibi vurduğu hedefi kalbura çevirir. Bazen onların karavanaya da maruz kaldıklarına tanık olunabilir…Kelimeler kağıt üzerinde kalır, kağıda düşer yada dilden dökülerek yüreklere onulmaz bir şekilde yerleşir.Yüreklere yerleşen kelimeler anlamına göre bir ömür boyu insana dünyayı sırtlanmış gibi ağırlık, sıkıntı ve kasvet verir. Diğer yandan kelimeler insanın yaşama tekrar sarılmasına, ümit içinde neşeyle her şeye tekrar yeni baştan başlamasına imkan kazandırırlar...

Kelimeleri çok kullanan laf ebesi olmuştur. Her an hata yapıp başını belaya sokabilir. Kelimeler ağızda gevelenir, ağız içinde kalabilir ve ağızdan kaçırılabilir. En iyisi ağız içinde kalmasıdır.Söz gümüşse sükut altındır bu yüzden denmiştir…Hiç konuşmamak en iyisidir…Kelimelerin lamı cimi yoktur.Ağızdan çıktığında yada kağıda yazıldığında temiz satıhlarda büyüklüğüne ve anlamın gücüne göre değer kazanır.Anlamını sen verirsen başka, o verirse başka, diğerleri verirse daha başka olur. Her oluşta bir güzellik ve her güzellikte bir var oluş gerçeği vardır…Kelimeler yoktan var olmayı tarif ederlerken, mütevaziliğin ve saltanatın zirvesinden teğet geçip iktidarın bir altın tepside sunulma hazzını yaşatırlar…

Kelimenin sözlük anlamı; bir anlamı olan, yada cümle içinde anlam kazanan bir veya birkaç heceden meydana gelen sesler grubudur. Seslerin grubu kelimelerin onuru olur çoğu kez kullanıcısının elinde. Bazen ele yüze göze bulaşan bir mezbelelik ruh durumunu yansıtabilir. Bazı yansımalar; sabah vakti güneşin dünyaya, özellikle göl ve denizlere yansımasıyla meydana gelen yakamozları seyredip zevk almamızı sağlar. Bazen de tam tersi o ruh durumunun bozukluğunu yansıtarak özgür dünyada mahpusluk yaşatıp tüm bedenimizin prangaların altında inim inim inlemesine neden olur.

Para ile imanın kimde olduğu bilinmez. Kelime paradır. Cümle ise iman.Yada tam tersi cümle para kelime imandır. Kelimeler kaderimizin göreceli ve felsefi duygu durum açılımlarının anahtarıdırlar…Kelimeleri seçerek insanın kendisine yer edinme çabasında kurduğu cümleler onu vezir yada rezil eder.Vezir olarak yer edinenler ve rezil olarak edindiği yerden ve mutluluktan nasibini alamayanlar arasında büyük farklar vardır.Farkları anlayıp yorumlayabilenlere ne mutlu.Bu insanlar önünde saygı duyulacak şahsiyetlerdir. Onlar kanatlanarak uçmayı tercih ederler, yan gelip çamura yatmayı değil…Hem onlar yaşamın gerçek manasını anlamışlar ve ilerleyen yaşlarına rağmen sürekli berraklaşan zihinleriyle Yaratıcıya kavuşmanın heyecanını şiddetle duymaya başlamışlardır.Çünkü onlara göre ölüm yeniden diriliştir. Bu diriliş tüm zenginliği ile dünyanın güzelliklerinin yanında olduğundan emin olunan bir diriliştir. Silkinmeyle birlikte ve hemen onun bir adım yakınındadır…

Rezil olanlar elbette ki bu sonla anılmak istemezler. Fakat hayatta rezil olanlar olmasaydı rezilliğin kıymeti nasıl anlaşılabilirdi? Rezil rüsva içinde bulunmaktan kendine öyle dersler çıkaranlar vardır ki o duruma hayatları boyunca düşmemek için çok harika bir insan olurlar. Oysa ki imanı olmayanın iyiliği boştur…Onun iyiliği kendisine ve başkasına gerçek manada fayda sağlamaz….Bu iyilikleri sadece kendileri için de değildir. Bu insanlar topluma, ülkelerine ve insanlığa sürekli faydalı olma gayreti ile ciddi bir çalışma potansiyeli kazanmışlardır. Her yaşadığımız olay ve duygu bu yüzden bizi büyütür…Büyüyemeyenler ise ot gelip saman gidenlerdir veya iğreti hayatlarında küçülüp süklüm püklüm olanlardır…

Atalarımız bir musibet bin nasihatten evladır demiştir…Eğer musibet olmasaydı nasihatin kazandırdığı anlayışı kim ve nasıl verecekti? Musibet ve nasihat ne kadar da büyük anlamlar yüklenmiş iki kelimedir. Musibet nasihatin öncesinde ve adeta onun habercisi gibi çalışır. Bir birlerinin ikiz kardeşleri gibidirler…Kim bilir belki onlar ruh ikizleridirler…Aynı yumurta değil bir birlerini tam anlayan ve aynı zamanda tamamlayan farklı yumurta ikizleri gibi...Politik sahnede ruh ikizi olmaktansa, liderler farklı yumurta ikizleri olmayı kabul ederler…Çünkü onlar için ruh ikizliği; ruhlar üzerinden bulaşan hastalıkları, oyunbozanlıkları ve menfaatleri temsil ederler…Ruh ikizleri bu hastalıklardan korunup bir birleriyle maalesef sevip kaynaşmaya fırsat dahi bulamazlar…

Kelimeler dip dalgası gibi gelir girdaba dönüşür dibe çekerler veya kimi zaman zirvelere yönelir zafer sarhoşluğuna neden olurlar…Dipten vurup dibe çektiği gibi yükselterek sarsar veya zirvelerden alaşağı ederek düşürebilirler de…Kelimeler kendi aralarında şövalye olup savaşırlar yada ödlekler gibi sıvışabilirler…Kelimelerinde cesurları, korkakları vardır…Onlar cam kırıkları olup insanı çizerler veya ruhlara saplanıp öylece kala kalırlar…Kala kalmak aslında kelimelerin insanlara yaşattığı bir durumdur…Sözle olur, davranışla olur…Her şeyin ardındaki anlamı sadece kelime reaktörü üretir…

Timsah ve ceylan göz yaşlarını içine sindirenlerin ve kendine ait dünyasını kelebek kozasına döndürmeye çalışanların kelimeleri; sahnede oryantal yapan dansözün göbek hareketleri gibi kıvraktır…Onların bellekleri dipsiz bir kuyudur sanki…İçine düşen taş bir yere çarpmaz…Onlar aldandıklarını çok sonra anlayacaklardır…Çünkü kelimelerin ruhunu çözememişlerdir…Kelimeler onları satın almıştır adeta…Ses, koku, renk, dokunma ve insana dair tüm deneyimler kayıt altına alınırken onların görüntüleri ve tüm kayıtları sisli ve puslu değil çok şeffaf ve net bir şekilde kendilerine gösterilecektir…Onlar bu acıklı filmi canları yanarak ve kendi kendilerine ağlayarak seyredeceklerdir…

Gül bahçesindeki dikenler; ruhlarımızdan kök salmış güllerin dallarında can yakmayı değil can vermeyi kelimelerin ahengiyle isterler…Onlar pamuk diken olmaya, batmaya değil okşamaya adanmışlardır…Adanmış ruhların hayatları hicret sırasında son bulurken dikensiz gül olmayı başarmış olarak sonsuzluğa gülerek yürürler…Onlar hem amansız kelimeleri hem de evrensel eğrileri incitmeden doğrulturlar…Tüm zaman ve mekanların doğruları şahlanmış, eğrileri ise onların ruhani zenginliği karşısında el pençe divan durmaya başlamıştır…

Kimse farkında değildir….Kelimeler sürekli kendi aralarında tartışırlar…Nesli tükenen fildişi gagalı ağaçkakan gibi kendilerini gizlemeyi seven çekingen bir kuş mu olmalılar? Yada ekranların içinde fakat yüreklerin dışında soytarılaşmış şöhret düşkünü yaratıklar mı? Veya alaycıların hoyratlığına sığınan, iman ışığını kaybetmiş, karanlığın içinde avare ruhlara dönüşmüş bir ucube mi? Yoksa yokluğun küllerinden doğarak efsane ve en ideal hizmet erleri olmak için doğruların peşinden mi koşmalılar? Kelimeler kavgacı olmakla beraber hem akıllı hem de doğrucudurlar…Bu yüzden onlar çoğunlukla efsaneleşmiş hizmet erleri olmanın mücadelesini vermeye çalışırlar…Hizmet etmek onların yaşamlarında her şeydir…Hizmet yoksa hayatın ne anlamı olabilir ki?

Gördüğümüz fakat buna rağmen yalancı bir yaklaşımla görmezden geldiğimiz her şey kelimelerin efsanevi gücüyle zihnimize yerleşir…Unuttuğumuzu zannettiğimiz çok şeyi sonradan hatırlarız… İnsana dair tüm deneyimler geçmişten şimdiki zamana çağrıldıklarında sesten daha hızlı gelirler…Bazen kendiliğinden bile ortaya çıkıverirler…Örneğin ilk okul çağında beslenme çantasında domates ve zeytini birlikte yiyen insanın damağında kalan tat; yarım asır sonra bile kendisini tekrar hatırlatır…Domates ve zeytinin tadı geçmişin tozlanmış yıllar önceki hafıza kayıtlarından ortaya dökülür…Hem de tüm canlılığıyla…Kelimeler de işte aynen böyle her an gerçekleşen zihinsel devrimin aktörüdürler…

Kelimeler diğer yandan hem bir nasihat hem bir musibettir...Nasihat halinde kalmalarını sağlarken musibet olmalarından kendimizi korumamız gerekir.Yazarak mı yoksa konuşarak mı kendimizi koruyacağız işte orası tartışmalıdır…Yazarız başımız ağrır…Konuşuruz kalbimiz…Susarız vicdanımız ve namusumuz acımaya başlar…Çiğ yediğimizde karnımızın ağrıması gibi…Yazmalarımız konuşmalarımız çiğ olursa sıkıntı çekmemiz mukadderdir…Kendimiz için değil inandıklarımız için yazmaya başlamışsak ışığımız aydınlanmış demektir...Bazen de her şey olacağına varır deriz…Korkup siner hatta silikleşiriz…Korkarak sinmek yiğit insana yakışmaz…Her insan maalesef yiğit olamaz…Korku insanlar için vardır…Fakat şairlere ve yazarlara hiç yakışmaz…

Susmak; bir bakıma heyecan yorgunluğu yaşayıp kelimelerle içinden konuşmaktır…Susarken kullandığımız kelimeler ruhsal dünyamızı allak bullak ederler…İnsan kendisinden kaçarken bile aslında kelimelerin esaretinden kaçmaktadır…Kelimeler; esaretimizi arttırdığı gibi, kaçıp sıvışmamızı sonra geriye dönüp kendimize ve hayata küsmemizi açıklayan düşüncenin doktrinidirler…Oysa ki kelimelerden kaçmak imkansızdır…Düşüncelerden kaçmak ve hiç düşünmemeyi başarmak gibi…İnsan düşünür, hayatı yaşarken kelimeler ona o kelimelere bürünür…İnsan; iki heceli bir kelimedir…

Velhasıl kelimeler bazılarımıza böylesine yüce anlamları çağrıştırabilirler. Kimileri için ise bırakın çağrıştırmayı onlara hiçbir anlam ifade etmezler…

 Dr.Recai Yahyaoğlu

www.tamtip.com

Bu yazı toplam 16067 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum