1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. Mardin Katliamının Psikolojik Yaraları

Mardin Katliamının Psikolojik Yaraları

Bilge köyünde hayat biraz normale döndüyse bunda gönüllü psikologların payı büyük. Mardindeki katliam sonrası yaşamı Aksiyon Dergisinden Nursel DİLEK yazdı.

A+A-
NURSEL DİLEK / AKSİYON DERGİSİ  
Sayı: 755/ Tarih : 25-05-2009

Bilge köyünde hayat biraz normale döndüyse bunda gönüllü psikologların payı büyük. Psikologların ekip başı Nedret Öztan, “İkinci gün ekranda kepçelerin mezar kazdığını gördüm. Çocuklar etrafında oynuyordu. ‘Eyvah’ dedim ve hemen yola çıktık.” diyor.

Tam 44 can. Hiçbir suçu olmayan 6 çocuk, nişan için bir araya gelen 16 kadın. Onların ağabeyleri, babaları, eşleri… Öylesi bir düşmanlık ki ne çocuk tanıdı ne kadın. 44 kişi otomatik silahlarla tarandı. Mardin'in Mazıdağı ilçesine bağlı Bilge köyünde yaşanan dehşet verici katliamın ardından 21 gün geçti. Köy şimdilerde yeni yeni toparlanmaya çalışıyor. Katliamın olduğu ev temizlendi, tadilatı yapıldı. Bölgede acı artık yerini normal yaşama bırakıyor. İlk günden bu yana köyde bulunan basın mensuplarının giderek köyü terk etmesi, ziyaretçi sayısının günden güne azalması, bölge halkının kendiyle baş başa kalmasını sağlamış. Ancak bir grup var ki onlar henüz köyü terk etmedi. Katliamın ardından bölge halkına psikolojik destek sağlayan ekip, çalışmalarına Mardin'de devam ediyor. Amaçları travmayı unutturmak değil, acıyla başa çıkmanın yolunu öğretmek, mağdurların bir an önce normal hayata dönmelerini sağlamak. Yaraların çabuk sarılmasında onların payı çok büyük.

Ekibin tamamı gönüllülerden oluşuyor. Kimse ücret almıyor. Ekibin başındaki isim Psikolog Dr. Nedret Öztan. Bilkent Üniversitesi Psikoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi. 1999 Marmara Depremi'nden bu yana travmayla ilgili çalışmalar yapıyor. Kendisi Kocaeli ve Bolu depremlerinin yanı sıra İran ve Pakistan depremleri, Bingöl depremi, İzmir okul kazası, Ankara Anafartalar ve HSBC saldırısı, kuş gribi salgını gibi travmatik birçok olayda görev yapmış; ama bu kadar insanın öldürüldüğü bir olayda ilk kez çalışıyor. 44 kişinin öldürüldüğü olayın ardından Afetlerde Psikososyal Hizmetler Birliği (APHB) olarak soluğu burada almışlar. Ekipte Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Bölümü'nden Doç. Dr. Nilgün Küçükkaya, Psikiyatrist Dr. Hakan Erman, Gazi Üniversitesi'nden Uzman Psikolojik Danışman Osman Çakır ve Türk Kızılay Derneği'nden Uzman Psikolog Meltem Kılıç yer alıyor. Bu ekibe Mardin ve civardaki illerden gelen 24 psikolog, psikolojik danışman, sosyal hizmet uzmanı ve çocuk gelişimcisi de katılmış. Psikososyal destek çalışmaları çocuklar, ergenler ve yetişkinlerle sürdürülüyor.

Nedret Öztan, bu olayda en fazla çocukların etkilendiğini, en çabuk da onların toparlandığını söylüyor. Çocukların olan bitenin farkında olduğunu ifade eden Öztan, yapılan eğitim için ‘travma tedavisi değil, psikolojik ilk yardım' diyor. Köye artık belirli aralıklarla gidip geleceklerini söyleyen Öztan, ‘Çocuklar gitmemizi istemiyor, gideceksiniz değil mi?' diye soruyorlar, sonra da ‘Ama olsun biz yine de çok sevindik' diyorlar. Bir aylık çalışma yapacaklarını belirten, Mardin-Ankara arasında mekik dokuyan Psikolog Nedret Öztan'la Mardin dönüşü ayağının tozuyla izlenimlerini ve bölgedeki çalışmalarını konuştuk.

-Travmayla ilgili çalışmalarınız ne zaman başladı?

1999 Marmara Depremi'yle başladı. Öncesinde bu kadar büyük çapta bir olaya müdahale etmemiştik. Ama Marmara Depremi çok şiddetliydi. Televizyondan izledikçe “Aman Allah'ım, bu insanlar bununla nasıl baş ederler?” diye düşündüm. Deprem bölgesine ilk gidişim, olaydan 5 gün sonraydı. Bir değerlendirme yapıldı ve ihtiyaçlar belirlendi. Günlerce alanı dolaştık, insanlarla konuştuk ve neye ne kadar ihtiyaç olduğunu tespit ettik. Daha sonra Türk Psikologlar Derneği olarak alanda çadır kurduk, konuşmak isteyenler varsa onları dinledik. Ancak ilk etapta bu kadar büyük bir travmanın birkaç ayda atlatılması mümkün değildi. Bir şekilde uzun vadeli bir şeyler yapmayı düşündüm. Millî Eğitim Bakanlığı'yla UNICEF'in bir projesi vardı. Değişik üniversitelerden ve kurumlardan gelen yaklaşık 60 kişilik bir uzman ekiple deprem bölgesinde yapılan bir projeye başladık.

-Proje ne kadar sürdü?

 Proje 5 yıl devam etti. Tabii o zamana kadar 60 olan uzman sayısı 4'e indi. Pek çok insan bir süre sonra bu hizmete ihtiyaç olmadığına karar verdi, kimi ise kendi işine döndü. Hedef önce ilk üç yıl depremin yoğun olduğu yerlerdi. Daha sonra da programı biraz daha değiştirerek risk bölgelerinde ‘psikolojik olarak hazırlıklı olma' programı gibi bir şey hazırladık. Bu sayede depremi yaşamış olan insanları ayakta tutan nedir sorusunun cevabını da merak ediyordum. O zaman gördüm ki basit önlemler alan insanlar sağ kalmış ve bu olaydan daha güçlü çıkmışlar. Daha sonra bu psikososyal program olarak yaklaşık 25 ile yaygınlaştırıldı. Zaten çalışmanın amacı da bunu Türkiye'ye yaygınlaştırmaktı.

-Mardin'deki olayı ilk gördüğünüzde ne hissettiniz?

İkinci gün televizyonda alanda kepçelerin mezar kazdığını gördüm. Çocuklar da etrafında oyun oynuyordu. Kepçe ya da inşaat malzemeleri çocukların en sevdiği oyuncaktır. Onu görünce “Allah'ım, bu çocuklar ileride ne zaman kepçe görseler bu olay akıllarına gelecek” diye düşündüm. ‘Bunu önlemenin yolu olmalı' diyerek yola çıktık. Üçüncü gün alana gittik. Hatta oradaki gazeteciler neden daha önce gelmediniz diye söylendiler. Aslında biz tam zamanında gittik. Çünkü ilk yapılacak şey insanların güvenliğinin, yatacak yer, yiyecek-içecek gibi temel ihtiyaçlarının sağlanmasıdır. Sonra insanlar konuşmak isterlerse konuşacaklardır.

-Mardin'de tam olarak nasıl bir eğitim verdiniz?

Bütün uzmanlarımız alanda gönüllü çalışıyor. Arkadaşların bir kısmı daha önce psikososyal destek konusunda zaten eğitilmişlerdi. Çocuklarla kullanacağımız benzer bir programın da eğitimini verdim bu çerçevede. Orada yaptığımız şey insanların mümkün olduğu kadar normal yaşantılarına dönmelerini sağlamaktı. Örneğin bir an önce okulların açılmasını istedik. Çünkü çocuklar ailelerinin yanında kaldığı sürece daha kötü durumda olabileceklerdi. Böyle olunca da çocukların toparlanması da çabuklaştı. 10 gün orada çalıştık.

-Ne yaptınız?

Bir çadır oluşturduk çocuklar için. İkiye ayrıldık. Bir grup (12 uzman) çocuklarla, diğer grup (12 uzman) ise ergenler ve yetişkinlerle çalıştık. Hem bütün operasyonunun başındaydım hem de çocuklardan sorumluydum. Köyün yerleşim alanıyla bizim çadır kurduğumuz yer ayrıydı. Çünkü her yerden mezarlık görünüyor. İlk gün, çocuklarla özel hazırlanmış etkinliklerimizi sürdürürken, diğer arkadaşlar alana dağılıp konuşmak isteyenler varsa onları dinlediler. Basında çocuklara oyun oynattırarak unutturmaya çalışıyorlar dediler. Travma tedavisinde amaç unutturmak değil, baş etme yöntemini öğretmektir. Çocuk oyun oynarken zihinsel becerileri gelişir, sosyalleşir, duygularını ifade eder ve baş etme yöntemlerini öğrenir. Dolayısıyla üç temel etkinliğe yer verdim. Biri oyun ve hareket, biri konuşma, diğeri de resim yapma. Bu üç etkinliğin temel amacı çocuğun yaşadıklarını ifade etmesine izin vermek. Onların normalleşerek hayata dönmesini sağlıyoruz.

-Çizdikleri resimlerde yaşadıklarına dair izler var mıydı?  

İlk resimler farklı ve biraz olayın etkilerini gösteren daha sade resimlerdi. Daha sonraki günlerde daha fazla çiçek, kuş, ev, cami resimleri çizmeye başladılar. Çocuklar hem çok etkilenirler ve hem de çok çabuk toparlanırlar. Değişimi en çok basın mensupları ve ziyaretçiler gördü. Mezar, kan, silah gibi şeyler yoktu. 13–18 yaşındaki ergenlerle daha çok sohbet toplantıları yaptık. Travmatik yaşantı dediğimiz şey yaranın üstünü gelişigüzel kapatmak değil, iyileşmesini sağlamak. Bu zaten insanda var olan bir şey. Biz onu ortaya çıkarmaya yardımcı oluyoruz.

-Çocukların sizlerle paylaştıkları özel diyaloglar var mıydı?

Acıyı çocuklar çok fazla anlatmıyor; ama paylaşanlar var. ‘Biliyor musun benim hem annem öldü hem babam' diyor birisi ve dönüp oyun oynamaya veya yemeğini yemeye devam ediyor.  Ancak çocuk için ölüm kavramı, annesinin gezmeye gitmesi gibi bir şey, dönecek diye düşünüyor. Bu anlamda en zor durumda olanlar ölümü kavrayanlar, yani ergenler. 13–18 yaş grubu en riskli grup. Bizim planımız ileride onlarla daha psikolojik ağırlıklı programlar oluşturmak. Beni en çok etkileyen okula son günden bir gün önce girdiğimde çocukların ‘Gidiyor musunuz?' demesiydi. Onlarla neler yaptığımızı ve onların nereye geldiğini konuştuk. Top oynadık, kendilerini iyi hissetmek için neler yapabileceklerini konuştuk ve tekrar ziyaret edeceğimizi söyledik. Sonuç olarak ‘İyi ki geldiniz' dediler. Oradayken şu soru hep bize soruldu: “Siz bugün buradasınız, sonra gideceksiniz, bu çocuklar ne olacak?”

-Ne olacak peki Mardin'deki çocuklar?

Çadırda 70 çocuk vardı. Bunların 48'i hem annesini hem babasını kaybetmişti, dışarıda da 48 ergen ve yetişkin. Yaşadıkları büyük bir sarsıntı. Ancak bizim felsefemiz kişinin kendi ayakları üzerinde durmasını sağlamak. Bu nedenle yavaş yavaş bölgeden çekilmek zorundayız. Biz ayrılmadan önce de Sosyal Hizmetler, İlköğretim ve Sağlık Müdürlükleri devreye girecek. Biz de o ekiple temas hâlinde olacağız. Uzman ekibimiz bir değerlendirme raporu hazırlıyor. Bunu valiliğe ve ilgili kurumlara vereceğiz, onaylanırsa çalışmalarımıza devam edeceğiz. Çünkü olay sadece psikolojik değil. Birçok boyutu var. Uzmanlar dönem dönem gidip köydeki duruma bakacaklar, değerlendirmelerini iletecekler ve gerekenler yapılacak.

 -Olayın neden olduğuna dair sizin bir kanaatiniz var mı?

Köyde en büyük kimse onun sözü geçiyor. Kapalı bir toplum. Kimse dışarı çıkmamış. Sadece erkekler askere giderken çıkmışlar. Özellikle erkekler olayın nedenini gelip anlatıyorlar. Onlar için de bu hiç beklenmedik bir olay. Ancak tam olarak ne olduğu bilinmiyor. Zanlılar da anladığım kadarıyla konuşmaya yanaşmıyor. Töre, kan davası gibi bir şeyle açıklanacak gibi görünmüyor. Hem olaya maruz kalanlar hem de dışarıdan gelenler olayı anlamlandıramıyor. Öldürenlerin aileleri de köyde değil. Biz bu kesime de psikolojik anlamda müdahale yapılması gerektiğini önerdik. Şu anda intikam gibi bir duygu yok; ama ileride ne olur bilmiyoruz.

-Travmayı atlatamayanlar ne olacak?

Çalışmalar toplumun yüzde 50'sinin kendiliğinden normal hayata dönebildiğini söylüyor. Biz bunu hızlandırmaya çalışıyoruz. Aradan iki ay geçip hâlâ uyum sağlayamayanlar olursa ilaç tedavisi ve psikolojik tedavi uygulanır. Bu da yüzde 5'lik bir kesim.

BASIN-YAYIN, YARAYI KANATMAYA MI ÇALIŞIYOR?

Dr. Öztan, Mardin'deki çalışmaları sırasında en fazla basından muzdarip olduğunu ama zamanla birlikte çalışmayı karşılıklı öğrendiklerini ifade ediyor. Önce basını çocuklardan uzak tutmak için uğraştığını belirten Nedret Öztan, daha sonra bir düzen içinde basının resim almasını sağladıklarını anlatıyor. Bu gibi durumlarda basının genelde dikkatli davranması gerektiğinin altını çiziyor. Örneğin 11 Eylül'de bile Amerikan medyasının ihtiyatlı davrandığını, olaya dair hiçbir fotoğraf ya da hikâyenin yayımlanmadığını dile getiriyor. Dünyada bu tür olaylarla ilgili çalışmalarıtopladığını söyleyen Öztan, olayla ilgili haberlerin yeni yeni ortaya çıktığını söylüyor. Ancak bizdeki durumun farklılığına dikkat çekiyor: “Bayan muhabirlerden biri, iki çocuğa papatya toplattırıyor. Çocuklara ‘Peki bugün Anneler Günü, mezarlığa gitmeyecek misin?' gibi sorular soruyor. Sonra çocuk mezarlığa gidiyor. Onlar da bunu bir mizansen yapmışlar, arkaya acıklı bir fon, çocukların görüntüleri falan dehşet bir şey. Çocuk yaşı gereği ölümün ne olduğunu anlayacak durumda değil. Bu yarayı daha çok kanatmaya benziyor. Kendilerine bu olayı ve yaşanan acıyı duyurmakta başarılı olduklarını, mağdurların toparlanmasında da yardımcı olmak isteyip istemediklerini sordum. O andan itibaren sanırım birbirimizi daha iyi anladık ve daha iyi çalıştılar. Orada olan ve toparlanmayı da aktaran basın mensubu arkadaşlara gerçekten teşekkür ediyorum. Keşke basın mensuplarının bu gibi durumlarda izlemesi gereken yöntemler konusunda bir çalışma çerçevesi hazırlansa.”

MARDİN ÇALIŞMALARI KİTAP OLACA

Psikolog Dr. Nedret Öztan, Mardin Bilge köyünde hayatın giderek normale döneceğini söylüyor. Edindikleri bilgileri bir kitapta toplayacaklarını dile getiriyor: “Arkadaşlarımdan orada yaşadıklarını yazmalarını istedim. İnsanlardaki iyileşme belirtileri, biz ne yaptık, müdahaleler neye göre yapıldı? Hepsini bir kitapta toplayacağız.” Öztan, kişilerin bir travma yaşadıktan sonra bilincin ruh sağlığını koruyabilmek için o kısmı kapattığını dile getiriyor. Bilinç güçlendikçe travmayı hatırlayacağını anlatan Öztan, “Çocukların içlerindeki öfke ve şiddeti ifade etmelerini sağlayıp şimdiden bir şekilde olayı çözümlemelerini istiyoruz.” diyor.

APHB NEDİR?

Afetlerde Psikososyal Hizmetler Birliği, değişik meslek elemanlarından oluşan uzmanların bu gibi durumlarda uyumlu, verimli ve işbirliği içinde çalışmaları amacıyla oluşturulmuş. Üye dernekler Türk Psikologlar Derneği, Türk Psikiyatri Derneği, Türk Psikolojik Danışmanlar Derneği, Sosyal Hizmet Uzmanlar Derneği, Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı Derneği ve Türkiye Kızılay Derneği. Bu dönemde birliğin sekretaryasını Kızılay Derneği yürütüyor. Birlik, Anafartalar bombalaması, Ankara Bala depremi, İzmir’deki okul kazası, İstanbul Davutpaşa ve Güngören’deki patlamalar ile Mersin Gülnar ve Antalya Manavgat yangını gibi olaylara müdahale etmiş.

Bu haber toplam 6841 defa okunmuştur

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.