1. HABERLER

  2. PSİKOLOJİ

  3. Farklı bir Perspektiften Ruh Sağlığı

Farklı bir Perspektiften Ruh Sağlığı

“Normallik, organizmanın tüm bedensel ve psikososyal işlevlerinin bir bütünlük içinde ve dengede olmasını varsayar. Bu yetmez...

A+A-

PROF.DR. Cengiz GÜLEÇ / YENİ ÖZGÜR POLİTİKA


 “Normallik, organizmanın tüm bedensel ve psikososyal işlevlerinin bir bütünlük içinde ve dengede olmasını varsayar. Bu yetmez. Bireyin içinde yaşadığı sosyokültürel çevre ile yeterli bir uyumu da şart koşar. Bu anlamda normallik ütopik bir idealden başka bir şey değildir.”

Ruh sağlığı hakkı tıp ve hukuk alanında bilinen bir kavram değildir. Genel sağlık temel insan hakları arasında sayılır, ancak ruh sağlığına ilişkin özel bir hukuki düzenlemeden nedense söz edilmez. Bu durum basit bir ihmalden öteye geçen karmaşık bir soruna işaret eder. Ruh sağlığı nedir? Ruh sağlığı nesnel ve bilimsel bir biçimde tanımlanabilir mi? Bu sorulara kuşkusuz Ruh hekimliğinin(psikiyatri) cevap vermesi gerekir. İlk bakışta çok açık gibi görünen bu tespit gerçekte bir dizi sorunu içinde barındırmaktadır. Biz yazımızda ruh sağlığı kavramına ilişkin güçlükleri ve ruh sağlığını tanımlama girişimlerinin taşıdığı sorunları tartışacağız.

Sağlık ve hastalık durumları temelde biyolojik olgulardır. Ancak kültürel bağlam olmadan hastalık ve sağlıktan söz edemeyiz. Dünyanın herhangi bir sosyo-kültürel ortamında yaşayan bir kişi eğer yoğun endişe, kaygı, gerginlik, huzursuzluk ve uykusuzluk çekiyorsa, bu sıkıntılarına vereceği tepkiler ve bunlardan kurtulmak için başvuracağı çareler içinde yaşadığı kültürel normlardan etkilenecektir. Örneğin, psikolojik terimlerin popüler kültüre iyiden iyiye yerleştiği modern bir kültürde yaşıyor ve iyi bir eğitim almış bir meslek sahibi ise bu yakınmaları bir ruhsal bozukluk olarak görecek ve çareyi ruh sağlığı profesyonellerine başvurmakta arayacaktır. Bunlardan bazısı da kendilerine “anksiyete” tanısı koyarak gelecektir. Başka bir örnek dini inançların güçlü olduğu muhafazakar bir çevreden gelen kişilerdir. Bu insanlar yaşadıkları endişe ve kaygıları dini inançlarında ve imanlarında ciddi bir zaafın işareti olarak görebilirler. Hatta daha ileri gidip ahlaki benliklerinde bir çözülme olarak da değerlendirebilirler. Çare olarak da dini inanç önderlerine başvurup onların tavsiye ve telkinlerine ihtiyaç duyabilirler. Papaza gidip itiraf ve günah çıkarma seanslarına başvurabilir ya da Müslüman bir ülkede saygın bir hocanın iman tazeleme işlemlerine kendini teslim edebilir. Orta yaşlı, seküler hatta ateist bir entelektüel ise bu sıkıntıları “varoluşsal-ontik bir kaygı” olarak algılayıp bir dizi entelektüel savunma geliştirebilir. Siyasi yönü güçlü bir materyalist ise, “bozuk ve adil olmayan bir sömürü düzeninde” kendi sıkıntılarını haklı bile bulabilir. Duyguların insan yaşamındaki önemini küçümseyen pozitivist bir mühendis bu tür ruhsal ve manevi sıkıntıları bir tür kişilik zayıflığı olarak görüp, “dolu dolu yaşamak ve günü gün etmek” adına kendini tüketircesine türlü çeşitli serüvene koşabilir. Bir başka ünlü ve varlıklı iş adamı ise yorgunluk işaretleri olarak algıladığı bu sıkıntılardan kurtulmak için eş değiştirebilir ya da daha masum ve tehlikesiz bir yol olarak Hawai adalarına tatile çıkabilir. Kısacası bu sıkıntıları kim anlayıp onaylayacak? Muhtemel seçenekler şunlardır: Tanrı, dinsel bir otorite, arkadaş ve dost grubu, geleneksel şifacılar, aile büyükleri, profesyonel bir psikoloji danışmanı, aile doktoru ya da ruh hekimi. Çare arama davranışı yukarda görüldüğü gibi kültürel normlarca nasıl belirleniyorsa, aranan şifa yolları da kültür tarafından belirlenir. Örneğin; dua etmek ve daha fazla ibadet, itiraf ve tövbe, kefaret etme ve suçluluktan arınma, grup ilişkilerini artırma, diet değişikliği, tatil, fizik egzersizler, hobi geliştirme, iş değişiklği, yaşam ortamını değiştirme ya da ruh hekimine başvurma.

Bu genel girişten kolayca anlaşılacağı gibi ruh sağlığı kavramı kültürel çerçeve ile doğrudan ilişkilidir. Bu nedenle evrensel genel geçer ve daha da önemlisi bilimsel bir ruh sağlığı tanımı yapmak zordur. Tanımı bu kadar belirsiz bir haktan güvenilir bir biçimde nasıl söz edebiliriz?
Ruh sağlığı tanımına psikoloji penceresinden bakalım bir de. Belki burada nesnel bulgular elde edebiliriz. Ancak ruh bilimde de durumun ne kadar karışık ve belirsiz olduğunu görmek bizi bu tartışmadan alıkoymamalı. Ruh sağlığını tanımlama yaklaşımlarını gruplandırarak sizlere sunmaya çalışacağım.

Ruh sağlığı normal olmaktır

Ruh sağlığını tanımlama çabalarında “normallik” (normalite) kavramı sıkca başvurulmuş bir kaynaktır. Normallik, organizmanın tüm bedensel ve psikososyal işlevlerinin bir bütünlük içinde ve dengede olmasını varsayar. Bu yetmez . Bireyin içinde yaşadığı sosyokültürel çevre ile yeterli bir uyumu da şart koşar. Bu anlamda normallik ütopik bir idealden başka bir şey değildir.

Ruh sağlığı ortalamaya denk düşmektir

Ruh sağlığını tanımlama çabalarında başka bir yaklaşım da normalliği “ortalama” ile eş anlamlı görmektir. Bu yaklaşım davranışların normallik oranlarını ölçmek için matematik ve istatistik yöntemleri kullanmaktadır. İnsan fizyolojisinde önemli olan bir parametrenin toplumdaki dağılımının tipik bir “ çan eğrisi” gösterdiği gözleminden hareket eden psikologlar , davranışlarında böyle bir çan eğrisi gösterdiği varsayımına tutunmaktadırlar. Ortala bu anlayışa göre sağlıklı olmak demektir. Çan eğrisinin her iki ucunda yer alan davranışlar da “sağlıksız” yani anormaldir. Bu anlayış sağlıklı olmayı statik olarak görmektedir. Oysa sağlıklılık ister bedensel ister ruhsal olsun statik bir durum olmaktan çok dinamik bir süreçtir. Bu nedenle ortalamada yer almak çoğu durumda pek ala patolojik olabilir. Bunun sayısız örneğini vermek mümkündür.

Ruh sağlığı uyumluluktur

Sağlıklı olmayı uyum kapasitesi ile eşdeğer gören başka bir yaklaşım daha vardır. Ancak “uyum” kavramı da sınırları belirsiz, tartışmaya açık bir terimdir. Kimi araştırmacı uyumu, stresle baş etme gücü ve yetisi açısından tanımlarken, kimisi de “benlik bütünlüğünü korumak koşuluyla çevresel koşullara uygun davranma” olarak tanımlamaktadır. Aynı türden çevresel koşullara ya da beklentilere her bir insanın farklı tepkiler göstereceği göz önüne alınırsa, uyum ve stresle baş etme gücü sağlıklı olmak açısından ne kadar önemli olursa olsun tek belirleyici kriter olamaz. İnsanların özgeçmişlerini ve kişilik özelliklerini ne kadar iyi bilirsek bilelim, belirli bir durum ve uyaran karşısında nasıl davranacağını kesinlik derecesinde öngöremeyiz. Dolaysıyla marazi (patolojik) bir çevreye uyum belki işe yarayabilir ama sağlıklı olmayabilir.( Delirten suyu içip delirmiş halkın arasına karışmaktan başka çare bulamayan bilge kral örneği) Uyum kuramı ayrıca belirli bir dozda “uydumculuk” (konformizm) tehlikesi de taşıdığı için güvenilir değildir.

Ruh sağlığı olgunluktur

Olgunluğu ruhsal açıdan sağlıklı olmanın göstergesi sayan görüşler de vardır. Bu noktada neyi olgunluk olarak kabul edeceğimiz tartışması karşımıza çıkar. Olgunluk, değer ve ideoloji yüklü kültürel bir kavramdır. Olgunluk kavramı günlük dil açısından da çok kirletilmiştir. Davranışlarından, tutumlarından hoşnut olmadığımız kişileri yargılamak amacıyla sıkça kullanılmaktadır. Psikolojik olgunluk her ne kadar ruh sağlımız açısından çok değerli bir kavram ise de taşıdığı bu risklerden dolayı bilimsel literatürden ihraç edilmiştir.İnsanlar için “ iyi ya da kötü”; “olgun ya da ham”; “normal ya da anormal”; “uyumlu ya da uyumsuz” demek belki kişisel ilişkiler açısından geçerli ve kullanışlı olabilir ama güvenilir bilimsel araştırmalar için elverişli değildir.

Ruh sağlığı ruhsal bozukluğun yokluğudur

Klasik anlayışa göre ruh sağlığı, ruhsal bir bozukluğun yokluğu ve “normal” ile eş anlamlı olarak ele alınıyordu. Ruhsal bozuklukların varlığına işaret eden belirti ve bulguların “tedavi” ile giderilmesi sağlık harcamalarını finanse eden kamu ya da özel kuruluşlar nezdinde ruh sağlığına kavuşmak için yeterli sayılıyordu. Gerçekten de ruh sağlığını basitçe ruhsal bir hastalığın yokluğu olarak görmek, günümüzde de tartışılan ama yaygın bir kabul görme özelliği gösteren bir anlayıştır. Tüm dünyada ruh sağlığı konusuna psikiyatrik bakış egemen durumdadır. Ruh sağlığı tanımlarına ilişkin genel yaklaşımları eleştirel bir açıdan gözden geçirdikten sonra şimdi de antropoloji, felsefe ve sosyal psikolojinin çağdaş verilerinden hareketle “pozitif ruh sağılı” tanımı yapmaya çalışalım

Ruh sağlığı normalin üstüdür

Yukarda yaptığımız tartışmada görüldüğü gibi ruh sağlığı normallik ve ortalama değil, normalin ve ortalamanın üstünde olmaktır. Hastalığın yokluğu her zaman sağlıklı olmaya işaret etmese de tıptaki genel anlayış genellikle böyledir. Yani herhangi bir hastalık durumunun bulunmayışı ve genel ortalamaya uygunluk sağlıklı olmak için yeterlidir. Ancak öyle durumlar vardır ki, bu anlayışa hiç de uygun değildir. Örneğin: Çok sayıda insanın yaşamını doğrudan ilgilendiren kritik mesleklerde ( örneğin pilotluk) sağlıklı olmak elbette uçuş personelinin ortalama sağlıklı olmasından çok daha önemlidir. Tıpkı savaşta bir komutanın sağlığının, herhangi bir rütbesiz askerin sağlığından daha önemli olması gibi. Başarılı bir atlet ya da parlak bir sporcuyu şampiyon yapan özelliklerin hangisi normal kapasite ile açıklanabilir? Kas gücü, çeviklik, dayanıklılık ve yarışma hırsı ortalama insanın özellikleri midir? Bunun gibi ruh sağlığını da “normallik ve ortalama“ ile tanımlamak yeterli değildir. Bütün bu tanımlama sorunları ile başa çıkabilmek için 1960’lı yıllarda Amerika’da bazı araştırmacılar geniş incelemeler sonucu güvenilir ve geçerli bir ruh sağlığı tanımı yapmayı başarmışlardır. Son söz olarak bu girişimi taşıdığı bazı eksikliklere rağmen sizlerle paylaşmak isterim.

Bu özellikler değişik türden beceri ve yetileri kapsamaktadır. Sırayla şöyle özetlenebilir:

-Kendi kimlik duygusu ile barışıklık,
- Kişisel duygularını doğru tanıma yeteneği,
- Geleceğe yönelik bir takım yararlı ve verimli yatırımlar yapma yetisi,
- Ruhsal bütünlük ve gerilimlere, baskılara, yoksunluklara yeterli direnç gösterme gücü,
- Toplumsal çevreyi özgürce oluşturma, genişletme ve yaşatma becerisi,
- Sevmek, çalışmak, affetmek, onaylamak ve problemlerini kendi başına çözmek İlk bakışta bu kriterler kültürden bağımsız, değer yükü taşımayan ve tarihsel-kültürel dönemlerle sınırlı olmayan evrensel özellikleri tanımlıyor gibi görünebilir. Ancak unutmamak gerekir ki; bu araştırmacılar içinde yaşadıkları Amerikan kültürünün egemen değerleri ve insan anlayışından etkilenmektedirler: Kısacası sanıldığı kadar nesnel, yansız ve yüksüz değillerdir. Yine de elimizde işe yarar bir tanım vermeleri açısından değerlidir.

Bu haber toplam 7240 defa okunmuştur

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.