1. HABERLER

  2. MAKALELER

  3. Aile Dizimi Terapi Yöntemi Nedir?

Aile Dizimi Terapi Yöntemi Nedir?

Aile Dizimi Terapi Yöntemi Nedir? Teoti kim tarafından geliştirildi, Hellinger Terapisi olarak da bilinen yöntemin temel tezleri nelerdir? İşte Aile Dizimi Terapi Yöntemi hakkında merak edilenlerin ayrıntıları..

A+A-

Hellinger Terapisi olarak da tanınan, Familien Aufstellung adıyla 90’lı yıllarda Almanya'da ortaya çıkmış olan Aile Dizimi Terapisi, ailenin kuşaklar boyu, birbirine görünmez bir bağla bağlı olduğu anlayışına dayanmaktadır.

Alman psikoterapist Bert Hellinger'in üzerinde uzun yıllar çalıştığı ve günümüzde Türkiye'de de yaygınlaşmaya başlayan “Aile Dizimi” adlı terapi yöntemine göre, önceki kuşakların işlediği ve sorumluluğu alınmamış kötü fiiler, çocuklar ya da torunların hayatlarında olumsuzluklara yol açıyor.

Hellinger Türkiye Enstitüsü'nün ilk mezunlarından olan eğitim ve yönetim danışmanı psikolog Ayla Akbuar, Hellinger'in 2. Dünya Savaşı sonrası Alman toplumunun parçalanışına ve Yahudi toplumunun ıstırabına şahit olduğunu, Güney Afrikalı yerlilerin ilkel terapi biçimlerini gördüğünü ve tüm bunlara psikodramayı da katarak “Aile Dizimi” adını verdiği yöntemi oluşturduğunu belirtti.

YAŞANAN TECRÜBELER İNSANLIĞIN DNA'SINA KAZINIYOR

Bugün “Aile Dizimi”nin yanı sıra “sistem dizimi” ve “yaşam dizimi” gibi çeşitli adlarla anılan yöntemin temelinin çağlar öncesinde yaşanan tecrübelerin tüm insanlığın DNA'sına kazındığı savına dayanan “kolektif bilinç” kuramını temel aldığını ifade eden Akbuar, bu yönteme göre, insanın tüm düşünceleri ve edimlerinin kısacası geçmişte yapılmış enerjisel düzeyde kayıtlı olduğunu ifade etti. Akbuar, şunları kaydetti:

“Ailelerin, kurumların, çiftlerin enerjisel alan anlamında birer sistemleri var. Bu sistemdeki enerjisel anlamdaki kitlenmeler sorunlara yol açıyor. Ne tür kitlenmeler? Hak yemeler, cinayetler, kız kaçırmalar, her türlü haksızlığa uğramalar, kürtajlar, her türlü kötü edim. Bunlar, sonraki nesillere de aktarılmak üzere sistemlerde birtakım kilitlenmelere sebep oluyor. Bu edimlerin yarattığı kilitlenmeler bazen aynı nesilden kişilerde, bazen sonraki nesillerde ortaya çıkabiliyor.”

SAVAŞ VE GÖÇ ENERJİ SİSTEMLERİ OLUMSUZ ETKİLENİYOR

Sadece ailelerin değil, kitlelerin yaşadığı göçler, savaşlar ve soykırımlar gibi olayların da toplumların enerji sistemlerini olumsuz etkilediğini belirten Akbuar, bu tür olumsuzlukların da kendilerini siyasi ya da ekonomik istikrarsızlıklarla gösterdiğini anlattı.

“Aile Dizimi” terapisinin “bireysel terapi” ya da “grup terapisi” yöntemiyle gerçekleştirilebildiğini ifade eden Akbuar, “Aile Dizimi” terapistinin kişileri çözüme zorlamadığını, yaptığı şeyin terapi yöntemine uygun yönlendirmelerle danışanın iç resmi görebilmesi ve kabul edebilmesinden geçtiğini ifade etti.

Akbuar, “Grup terapisi sonrasında herkesi yerlerine oturttuğumuzda, kimlerin hangi rolde olduğunu söylediğimizde danışan çok şaşırtıcı bir şekilde aynen o insanın da öyle davrandığını söyler. Kişi, geçmişte tıkanmaya yol açmış sorunla yüzleştiğinde sistemdeki tıkanma ortadan kalkıyor “ dedi.

“Aile Dizimi” terapisine göre, ailesiyle barışamamış insanların partnerleriyle ilişkilerinde de başarısız olduklarının kabul edildiğini belirten Akbuar, partnerle ilişkilerde kız çocuğun anneyle, erkek çocuğun babayla barışması ve onları kabul etmesinin de büyük önemi bulunduğunu vurguladı.

KADINLIK VE ERKEKLİK ENERJİLERİ YANLIŞ KULLANILIYOR

Akbuar, annesini küçümseyen, aşağılayan kız çocuklarının kadınlık enerjilerini bütünüyle kullanamadığını, aynı şekilde babalarını yaptıklarından ötürü yargılayan erkeklerin de aynı sorunu yaşadığını anlattı.

Psikozların ise geçmişteki çözülememiş cinayet ve benzeri kabullenilmeyen, görmezden gelinen suçlarla alakalı olabileceğinin bilimsel kanıtları bulunduğunu ifade eden Akbuar, bu nedenle gelecek kuşaklardan bir kişinin bu olay nedeniyle meydana gelen enerjisel kitlenmeyi çözmek için hem kurban, hem katil rolünü üstlendiğini, bunun da psikoza neden olduğunu söyledi.

ANADOLU GELENEĞİ

“Aile Dizimi”ne benzer şekilde Anadolu geleneğinde de benzer inanışların yer aldığına vurgu yapan Akbuar, ailenin geçmişte kötü bir şekilde ölmüş üyelerinin adlarının, “kaderi benzemesin” denilerek yeni doğan bebeklere verilmemesini örnek gösterdi.

Sistemin, yapılan kötü edimlerin telafisi ve böylece yaşamdaki dengenin sağlanmasına dayandığının altını çizen Akbuar, bu nedenle eski nişanlılarını ya da eşlerini kötü anan kişilerin, bir savaşta kötü edimde bulunan tarafların, anne-babalarına onlar değil kendileri yetişkinmiş gibi davranan çocukların sistemlerindeki kitlenmenin ancak haksızlık yapılan tarafların onurlandırılmasıyla çözülebileceğini söyledi.

Ayla Akbuar, “Bu, her türlü ilişkide geçerli. İş ilişkilerinde de alma-verme dengesini kuramadıysanız yürümüyor, sistem duruyor. Aile diziminin başarısının formülü kolektif bilincin gücündedir” diye konuştu.

BERT HELLİNGER KİMDİR?

1925 yılında doğan Bert Hellinger önce felsefe, teoloji ve pedagoji eğitimi aldı. 16 yıl boyunca Katolik bir misyon üyesi olarak Güney Afrika'da Zulular'ın arasında yaşayan Hellinger, Zulular'ın arasında misyoner ve kendi ifadesiyle ruhsal yol gösterici olarak sürdürdüğü çalışmalarda derinden etkilendi.

bert-hellinger.jpgHellinger, 1970'li yılların başında misyonuna veda ederek psikoterapiye yönelmek üzere Avrupa'ya döndü. Avrupa'ya döndükten sonra Viyana'da psikanaliz eğitimi alan Hellinger, ardından Amerika'da Arthur Janov'dan primer terapi eğitimi aldı. Bu dönem, Eric Berne'in “Günaydın dediğinde söylediğin nedir?” konulu yazısı daha sonra kendi oluşturduğu “Aile Dizimleri” açısından bir dönüm noktası oluşturdu.

Çalışmalarında çözüme gidebilmek için hikayeler, mitoslar, roman, çizgi roman ve filmler kullanan Berne, Hellinger'in öykücü yanının oluşmasında önemli bir rol oynadı. Hellinger, Berne'in yaklaşımına kuşaktan kuşağa aktarım düşüncesini ekledi.

Amerika'da geçirdiği sürede Milton Erickson'ın öğrencilerinden Jeffrey Zeig, Stephan Lankton ve diğelerinden beden dilini en ince düzeyde izlemeyi ve değerlendirmeyi öğrenen Hellinger'in, terapi akımlarının önde gelen isimleriyle sürdürdüğü çalışmalar ve yoğun uygulamalar, “Aile Dizimi” ya da “fenomenolojik-sistemik aile terapisi” olarak bilinen kendi senteziyle sonuçlandı.

Başta Avrupa ülkeleri olmak üzere bütün dünyada saygın bir yeri olan Bert Hellinger, günümüzün en çok yankı uyandıran terapistleri arasında yer alıyor. Hellinger'in Türkçede yayımlanan “Sevgi Düzenleri”, “Kabul Etmenin Özgürlüğü”, “Sevginin Saklı Simetrisi” ve “Yardım Etmenin Düzenleri” adlı kitapları bulunuyor. (Kaynak: AA)

Aile Dizimi (Hellinger Terapisi)

Hellinger Terapisi olarak da tanınan,Familien Aufstellung adıyla 90’lı yıllarda Almanya'da ortaya çıkmış olan Aile Dizimi Terapisi, ailenin kuşaklar boyu, birbirine görünmez bir bağla bağlı olduğu anlayışına dayanmaktadır. Bireyi, içinde doğduğu ailenin şekillendirdiğine inanan bu anlayış, ailenin belirli bir sistem oluşturduğunu ileri sürmektedir. durumda psikolojik rahatsızlıkların önemli bir kısmına, hatta belki de çoğunluğuna içinden çıktığımız kök ailede yaşanmış sorunlar sebep olmaktadır.

Psikolojik rahatsızlıkların önemli bir kısmına, hatta belki de çoğunluğuna içinden çıktığımız kök ailede yaşanmış sorunlar sebep olmaktadır.

Eğer aile içinde şiddet, intihar, cinayet, düşük, ana baba rollerinde uygunsuzluk gibi bir sebeple sistemde bir bozulma veya aile sıralamasında bir kopma olursa, bundan aile fertlerinin hepsi, hatta - etkisinin derinliği oranında gelecek kuşaklar da etkilenmektedir. Ailenin bireyin psikolojik yapısı üzerine olan etkisinin kaçınılmazlığı fikrine Freud'dan bu yana kimse  itiraz etmemiştir. İtirazlar bu etkinin niteliği, derecesi ve şiddeti üzerinedir. Buna rağmen Freud'dan bu yana Aile ve Sistemik Aile Terapileri çıkıncaya kadar herkes, ortaya çıkan marazın aileden bağımsız olarak kişilerin bireysel terapisini savunmaktaydılar.  

İlk defa Bert Hellinger, Sistemik Aile terapisi çerçevesinde ve Fenomenolojik psikoloji anlayışı içinde, bireyi ailesine geri götürüp, ailesiyle içrek dünyada barıştırarak; aile sistemi içinde var olan mevcut yerini göstererek, sistemin yıkılan, bozulan yanlarını onararak geleneksel terapi anlayışlarına ciddi bir fark attı.

İkincisi ve belki de daha önemlisi: ailesiyle "ruhunun derinliklerinde buluşturulacak" olan bireyin yaşı, yaşadığı mekan, zaman  ve ortam, ait olduğu ailenin diğer üyelerinin yaşıyor olup olmadığı da önemli değildir. Bu proses bireyin tamamen kendi iç dünyasında yaşanmaktadır. Gerçek hayatta böyle bir barışı yaşamaya kalkışmak belki on yılları kapsayacak, belki de hiç mümkün olamayacaktır.

Aile Dizimi çalışmasından geçen kimselerde eşleri, çocukları, ebeveynleri ve kardeşleriyle ilişki yeni baştan, yeni doğan bir bebeğin saflığı ve sıcaklığıyla kurgulanmakta, derin bir içsel huzura kavuşulmaktadır. Korkular, zayıflıklar, özgüven sorunları, öfke kin, soğukluk ve katılık gibi duygular müteakip bir yıl içinde yerini kendine güvene, güçlü duruşa ve kararlılığa; sıcak, yumuşak ve uyumlu davranışlara terk etmekte, böylece yaşam yeni baştan daha enerjik ve dış dünyayla barışık halde yeniden yapılanmaktadır.

Tüm bu içsel yenilenmenin sonunda kaygılar, duygusal bozukluklar, takıntılar ve çok çeşitli bedensel şikayetlerden kurtulmak çoğunlukla mümkün olmaktadır.

Ağır Kader

Bert Hellinger’in Türkçe’ye “Sevgi Düzenleri” adıyla çevrilen “Ordnung der Liebe” adlı kitabından tam tercüme edilmiş olan “Ağır Kader” (Schwere Schiksal) soyağacında yaşanmış travmatik vakaları içeriyor:

  • İntihar,
  • Cinayet,
  • Şehadet,
  • Zulüm etmek, zulme uğramak, tecavüz, taciz,
  • Terk etme, aldatma, istenmeyen- gönülsüz, çocuk uğruna beraberlik,
  • Boşanma, ayrılma,
  • Evlatlık edinme- verme,
  • İlk aşklar veya evlilikler, o ilişkilerden olan çocuklar,
  • Evlilik dışı doğumlar, neshebi bilinmeyen hamilelikler,
  • Düşük, çocuk aldırma, ölü doğum, doğuştan gelen sakatlıklar vb.

Diyelim büyük Babanın işlediği bir cinayetten hiç haberi olmayan torun, kurbana karşı duyulması gereken suçluluğu taşıyor ve kendi hayatını kısıtlıyor, kronik depresyon yaşıyor, hatta intihar ederek kendi dahli olmadan yaşanmış bir haksızlığı yaşamıyla “ödüyor”.

Bir başka örnek: Kadın ya da erkeğin kurduğu sıkı bir aşk ilişkisi hiçbir zaman tam olarak kopmuyor; daha sonraki evliliklerinde doğan çocuklar, geçmişteki sevgili ya da nişanlıyı temsil ediyorlar. Bunun çok acı sonuçları yaşanabiliyor. Eğer kadının bir tek kız çocuğu olmuşsa, nişanlı veya sevgili veya ilk eşi, yani bir erkeği aile içinde kız çocuk temsil ediyor ve o çocuk hiçbir zaman tam bir kadın olamıyor. Veya tersi; oğlan çocuk babanın ilişkisini temsil ediyor ve tam bir erkek olamıyor; örneğin erken yaşta prostat sorunu çıkıyor böylece kadınlardan uzak duruyor veya çoğunluk eşcinsellikte karar kılıyor.

Tek çocuklu bir ailede anne de baba da çocuk henüz küçükken başka sevgililer buluyor ayrılıyorlar. Bunun sonucunda çocuk çoğunlukla bedensel hasta oluyor, “siz durun, sizin yerinize ben gideyim” deyip, örneğin Lösemi oluyor ve ölüyor. Devamı için Tıklayınız


AİLE DİZİMİ TERAPİSİNİN TARİHÇESİ

Tarihçesi:

Afrika’ya katolik misyoneri olarak giden Bert Hellinger’in, Zulu’lardan öğrenerek sistematik hale getirdiği ‘Familien Aufstellung’ yaklaşık otuz yıldır Almanya’dan dünyaya yayılmaktadır.

Hala şaman inançlarına bağlı yaşayan Zulu’ların, ateş başında toplanarak, sorunlarının çözümüne yönelik yaptıkları törenlerde, atalarının ruhlarını çağırarak onlardan yardım almalarıdır temel nokta.

Soyaçekim; güzel bir cilt, fazla kilolar, kanser v.b. genetik unsurlarla sınırlı değildir. ‘Babasına çekmiş’, ‘annesi kılıklı’ gibi terimlerin bahsettiği huylarla da… Aile büyüklerinin yaşadıkları ve yaşananların bıraktıkları etkiler de kuşaktan kuşağa aktarılan/üstlenilen miraslar arasındadır. Ruhsal gelişim süresince; ruhun bedenlendiği ailede; tüm bireyler birbirlerini karşılıklı olarak seçmişlerdir; çünkü birbirlerinden öğrenecekleri vardır.

Örneğin, anneannesi şiddete maruz kalmış bir kişi, ‘anneannem nasıl dayak yediği halde dedemi sevip, onunla evli kalmaya devam edebilmiş?’ dediyse, çocukken şiddete maruz kalmamasına rağmen, eşinden dayak yemeye başlayabilir. Bunun bir sebebi de, kabullenemediği olayı, evrenin aynısını kişiye yaşatarak karşısına çıkartmasıdır. Üstlenmenin altında yatan, kişinin anneannesine duyduğu sevgidir ama anneannesinin hayat deneyimini kabullenip onaylamak yerine, saygısızlık göstermesidir. Freudyen psikilojik terapi 20. y.y.’ın özellikle ikinci yarısına önemli farkındalıklar getirse de, 0-6 yaş dönemini baz aldığından, bu tip olaylar karşısında tıkanır. Çocukken şiddet görmemiş kişi, psikoloğa başvurarak olayın kaynağını bulamadığından, sorunu kökünden çözümleyemez. Çünkü sorunların kökleri sadece bizde yatmamakta, gerilere, hatta yedi kuşak öncesine kadar uzanabilir.

AİLE DİZİMİ: Aile Köklerine Yapılan Spiritüel Bir Yolculuktur.

Diğer bir örnekte, maddi durumu iyi bir aileden gelen, eğitimli bir kişinin maddi sıkıntı içinde olmasına karşılık yapılan bir aile dizimi çalışmasının çıkarımını anlatmak istiyorum size. Görünürde bolluk içinde yaşaması gereken bu kişinin, yaklaşık yüz yıl önce savaş yüzünden topraklarını, mal varlıklarını bırakarak, hayatta kalabilmek için göçmüş bir ailenin 5. kuşak bireyi olarak, aile büyüklerine olan kuvvetli sevgi bağı ile, ‘atalarım için önemli olan köşkleri, altınları değil, hayatta kalabilmekti, yaşayabilmek için parasızlığı göze aldılar, ben de onlar gibi sıkıntı çekerek onlara olan bağımı kanıtlamalıyım, param çok olursa onlara ihanet etmiş olurum’ düşünce ve hissine bağlanmış olduğu ortaya çıktı, o çalışmaya kadar kendisi de böyle bir düşünceye bağlı yaşadığını bilmiyordu. Banu Birtek (Aile Dizimi Terapisti) Devamı için TIKLAYINIZ


Aile bireyleriyle sorununuz mu var?
Koltukları seçin çözüme ulaşın

Türkiye'de yeni tanınmaya başlayan bir terapi yöntemi. Adı: Aile dizimleri. Amacı, yaşamın herhangi bir alanında 'kriz' ya da 'kilitlenme' yaşayan kişilere, sorunlarının kökten çözülmesinde yardımcı olmak. Bu terapi başrolde, 'siz' ve 'koltuklar' var!

Sevgisini dile getirmeyen, yüzünde en ufak bir tebessüm göremediğiniz, babanız... Sizi sürekli eleştiri bombardımanına tutan, hep gözönünde olmanızı isteyen, anneniz... Çocuk sahibi olmayı bir türlü kabul ettiremediğiniz, eşiniz... Kızdığınız, kırıldığınız ya da red ettiğiniz, aile bireyleriniz... Onları yargılamadan önce bu davranışlarının, bilinçsizce üstlenilen model, rol ya da kilitlenmelerden kaynaklanabileceğini düşündünüz mü hiç? Aslında belki de hiç tanımadıkları büyükaane ya da büyükbabalarının, hatta kuzenlerinin kaderlerini devraldıklarını... Ve kızgınlık, red gibi olumsuz duygulara dayalı ilişkilerinize devam ettiğinizde aynı portreyi sizin de çizmeye başlayacağınızı... Veya, siz... Özel ilişkilerinizde neden hep başarısız olduğunuzu düşündünüz mü? Peki ya cinsel soğukluğunuzun altında yatan neden? Kimbilir, belki siz de halanızın kaderini devralmış olabilirsiniz pekala! İşte bu noktadan yola çıkan dünyaca ünlü psikoterapist Bert Hellinger, "Aile dizimi" adlı bir psikoterapi yöntemi geliştirdi. Bu yöntemin metodu ise bir hayli ilginç; aile bireylerinizi temsil eden 'koltuklar'la çözüme ulaşmak!

Soyağacınız, kaderiniz!

Psikoterapist Bert Hellinger'e göre, ilişkilerde yaşanan sorunlar ve psikolojik rahatsızlıkların kökeninde "soyağacımız" yatıyor. Bu sorun, bazen babanız, anneniz, bazen de halanız, ya da atalarınızla ilgili olabiliyor. Yani siz, belki de hiç tanımadığınız, evlatlık verilen bir kuzeninizin kaderini devralabiliyorsunuz. Dolayısıyla tüm yaşantınız boyunca kendinizi "evlatlık verilen" bir çocukmuş gibi hissedebiliyor, sevgisizlikten yakınabiliyorsunuz. Ancak kalbinizde ait olmanız gererken yere ulaştığınızda "kilitlenme" ortadan kalkıyor, kuzeninizle aynı kaderi yaşamaktan kurtuluyorsunuz. İşte bu noktadan yola çıkılarak gerçekleştirilen bu terapi yöntemi de 'güncel' ya da 'köken' ailenizinin temsili olarak dizilmesi esasında dayanıyor. Aile dizimi, soy ağacınızdaki ağır yaşanmışlıkların farkına varmanızı, kendinizi o insanların yerine koyarak davranışlarının altında yatan nedeni ve neler hissettiklerini daha iyi görmenizi sağlıyor.

Amaç, "kilitlenmeyi çözmek"

Aile diziminin amacı; yaşamın herhangi bir alanında, "kriz" ya da "kilitlenme" yaşayan kişilere, sorunlarının çözümünde kökten yardımcı olamk. Ale dizimleri, hem "bireysel" hem de "grup" terapisi çerçevesinde uygulanıyor. Bu süreç, terapiye katılan gryp içindeki "bireylerle" ya da temsili olarak kullanılan "koltuklarla" gerçekleşiyor. Cinsellikten ilişki sorunlarına, hoşnut olmadığımız anne baba rollerimizden ruhsal hastalıklara kadar pek çok sorunda başvurulabilen aile dizimi; 8-10 seansta, hastalığa yol açan "duygusal kilitlenmeleri" çözüyor. Yüreğinizi özgür bırakmanızı sağlayarak gerçek kişiliğinize kavuşmanıza yardımcı oluyor.

Koltuklar başrolde!

Bireysel terapilerde aile dizimi koltuklarla gerçekleştiriliyor. Aile hikayeniz, terapistin verdiği ev ödevleri aracılığıyla, bir nebze soyağacınız araştırmaya dayanıyor. Ve, aileniz hakkında verdiğiniz bilgiler doğrultusunda 'anne', 'baba', 'teyze', 'ölen kardeş', veya 'anneanne' gibi bireyleri temsil eden koltuklar seçiliyor. Peki, bireysel terapide aile bireylerinin yaşadıkları içsel sıkıntılar nasıl dile getiriliyor? Burada önemli olan, koltukların temsil ettiği kişiler ve sizin bu koltukları nasıl dizdiğiniz. Örneğin; babanızı temsil eden koltuğu diğer koltukların dışında, uzak bir yere yerleştirdiğinizde, bu sizin babanızla ciddi bir sorun yaşadığınıza işaret ediyor. Siz, terapide yine de az ve öz konuşan tarafsınız. Aile diziminin geleneksel terapilerden farkı, sorulara kısa yanıtylar verilmesi ve telkinde bulunulmaması. Bireysel aile dizimi terapisinde, aile bireylerinizi temsil görevini terapistiniz üstleniyor. Dr. Zarasızoğlu, aile bireylerinizi temsil eden koltuklara uzanıyor. Terapi de böylece başlıyor...

Dr. Zararsızoğlu, bir bakıyorsunuz annenizi temsil eden koltuğa oturuyor; davranışlarını bir türlü kabullenemrdiğiniz annenizin duygularını, iç sıkıntısını ve ağır kederlerini içten bir şekilde adeta yaşıyor. Diğer koltukta ise babayı temsil ediyor. Bu kez, biraz dışarıda kalan, aslında sevgisini kendi içinde yaşayıp belli etmekte zorlanan pasif babanın çaresizliği yerleşiyor terapistinizin yüzüne. Veya, küçük kardeşinizin bunalımları, kanserden ölen ağabeyin verdiği özlem duygusu, terapistinizi sarıp sarmalıyor. Ve siz ilk kez, ailenizde hiç görmediğiniz ve hiç anlam veremediğiniz yaşanmış ağır olayları bir film gibi izlemeye başlıyorsunuz adeta. Bu yaşanmışlıkların, red ettiğiniz ya da kızgınlık duyduğunuz kişinin ruhsal yapısı üzerine nasıl bir etki yarattığını şaşkınlık içinde izliyorsunuz. Bu kez yorumcu farklı bir kişi, o kadar.

ÇÖZÜMÜ NASIL? 

Terapi, aile bireylerinizin yaşadıkları ağır olaylar karşısında neler hissettiklerini, korkularını ve kaygılarını terapistiniz aracılığıyla görmenizi sağlıyor. Aile bireylerinizin yerine geçrek, onların temsil eden koltuğa oturarak, neler hissettiğinizi aktarmanız isteniyor.

Burada sarfettiğiniz kelimeler, hastalığınızı çözen ve hiç kimsenin değişmesini beklemeden "kabul ederek" oluşturacağınız ruhsal özgürlüğe doğru yol almanızı sağlıyor: " Seni artık olduğun gibi kabul ediyorum!"

Terapiler sırasında, sevgisini gösteremeyen babanızın size destek vermemesinin veya annenizin sürekli eleştirmesinin altında yatan yaşanmış ağır olayları gördüğünüzde, onlara olan nefretiniz hızla törpüleniyor.

O insanların neler yaşadıklarını farkettiğizde, yüreğinizin derinliklerinde acı ve yanma duygusu oluşmaya başlıyor.

Bu süreçten sonra maksimum 8 ay ile 1 yıl içinde ruhunuzun giderek özgürleştiğini hissediyorsunuz

Hissettiğiniz öfke, soğukluk, kin gibi duygular çözülüyor ve yüreğinizi özgür bırakıyorsunuz!

Artık her şey değişime uğruyor... Öyle ki kendinize özgü bir insan, kendinize özgü bir kişilik olmaya başlıyorsunuz ve kendi çözümünüzü üretiyorsunuz! 

Bu haber toplam 379921 defa okunmuştur

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum