1. YAZARLAR

  2. Onur GÜLBUDAK

  3. Türüt, Barış ve Psikolojik Sayıltılar
Onur GÜLBUDAK

Onur GÜLBUDAK

Psikolog / Radikal İki
Yazarın Tüm Yazıları >

Türüt, Barış ve Psikolojik Sayıltılar

A+A-


 
"İsmail Türüt ve Arif Şirin, ifade verdi."
 
İsmail Türüt mü? O da, Karadeniz'in o bilge dalgalarının kendini temizlerken kıyıya attığı, hamsilerin kendisini denizden kovaladığı bir unsur olarak kalsın usumuzda. Bahattin Çamurali, Fahrettin Dilaver, Rizeli Yusuf ve daha nice Karadenizli sanatçının emek ve insan sevgisi kokan sesleri kulaklarımızdayken, geriye Karadeniz'in dalgalarına güvenmek kalıyor

Karadeniz'in lacivert dalgalarından şuncağız öğrenememiş, bölgenin tarihsel kimliğinden iki gıdım dahi tedris görmemiş biri, üstelik müzikal olarak bölgenin değerleri ile hiçbir ilişkisi bulunmayan bozuntu bir "sesleme" ile, tüm Karadenizlileri "güzelliği" tartışılmaz bir 'güvercin'in katline ortak etmeye çalışan süprüntü bir şarkı yaparak, memleketin kanını dondurduğu gibi, biz Karadenizlilerin de tüylerini diken diken etti. İster inanın, ister inanmayın Karadeniz bile köpük köpük kaşlarını çattı artık...

Empati, tolerans, diyalog vs.
Köyün tekinin çocukları eski bir mobiletin terekesinde köylerine gelen dondurma için sıra kavgası yapabilir, bazı çocukların hak etmedikleri halde cebren baş sıralara yerleşmeye kalkışmalarıyla kavga çıkabilir, köy meydanının altı üstüne gelebilir. Başka bir grup çocuk, ellerindeki tek topla futbol mu yoksa yakantop mu oynanacağı konusunda ihtilafa düşüp kıyasıya kavgaya girişebilir. Diğer yandan, külhanbeyi bir "herhangi biri", cazgır bir "herhangi biri" ile otobüs durağında herhangi bir sebepten pekala kavgaya tutuşabilir. Büyük bir marketin peynir reyonu önünde artık birbirlerinin hangi özelliklerine gıcık olmuşlarsa üç beş kişi bir anda palas pandıras tekme yumruk sallar hale gelebilir. Sıkışık trafikte bunalan bir sürücü trafikteki onca otomobili imal eden birini bulmuş hissine kapılıp suçsuz bir başka sürücüye saldırabilir.

Kaldırımda bir hendeğe takılıp düşen biri, belediye çevre işleri müdürünü ele geçirmişcesine bir hışım hendeğin yanındaki zavallı manavın yakasına yapışabilir. Ya da aralarında şuncağız husumet olmayan, dahası, bilmem kaç saattir aynı bankta sükunet içinde oturmakta olan iki kişi, nedeni belli olmayan sebeplerle saç saça baş başa kalabilir. Birbirini tanımayan ama her biri karmakarışık stresli rüyalar görmüş sekiz on kişinin karşılaştıkları bir ara sokakta hınçlarını birbirlerinden almaları olasıdır. Biri, Bangladeş'teki seçim sonuçlarına içerlenen, diğeri memleketi Çorum'u özleyen iki kişi ise dertten kederden İstanbul'un ortasında bir yerde kanlı bıçaklı olabilir. Sevgilisince terk edilen bir adam hüzünden mahvolup uğradığı bir meyhanede çalgıcılara saldırabilir, dayak yiyen çalgıcılar ise kabağın her keresinde kendilerine patlamasına feryat ederek, "yetti gari" sloganları ile meyhaneyi talan edebilir. O sırada meyhaneye kutlama yapmaya gelmiş birileri, o karmaşada havaya silah sıkarak eğlenmeye kalkışabilir. Bunun üzerine kavga üç beş meyhaneye yayılabilir. Ya da bütün boş zamanlarını su tasarrufu metodları üzerine kafa yormakla geçiren biri, caddede halı yıkayan bir grup kadına tekme tokat girişebilir. Cinnet geçiren bir psikoloğun, yol kenarındaki ayakkabı boyacısının tezgahını kafasına geçirmesi, bir iki masum seyyar satıcıyı tartaklamaya kalkışması da mümkündür. Vs. vs. vs...

Efendim tüm bunlar için "empati", "hoşgörü", "sağlıklı transaksiyon", "bir arada yaşam geleneğini hakim kılmak", "karşılıklı anlayış" vs. kavramlar derman olabilir belki. Doğrudur, şu çatışmaların tekmili için "empati" salık verilebilir. Gelin görün ki, toplumsal ihtilaflar için, toplumsal algılar için, o algılara dayanan dışlama, ötekileştirme, baskılama, tehdit altında bırakma, ezme, şiddet uygulama, imha etme gibi değişkenler için psikolojik hesaplar yapmak hiç de isabetli olmaz. Bu, derin bir toplumsal çelişkinin siyaset dışı olabileceğini kabullenmek gibi alengirli bir iddiaya teşrif etmek olur. Bir milliyetten, bir siyasi fikirden, bir inançtan ya da herhangi bir toplumsal tercihten yana tasarrufta bulunmak, bu suretle başka bir ya da birden fazla tasarruf ile çelişmek, psikolojik bir reçetenin deva olmayacağı, siyasal vasıfların belirleyici olduğu politik bir çelişkiye neden olur çünkü.


Barış Meclisi

Yeni kurulan Barış Meclisi, Türkiye'de çatışma ve şiddetin yükselmesi, etnik milliyetçiliğin azgınlaşması karşısında "empati", "tolerans" ve diyaloğun anahtar kavramlar olduğunu ilan etti. Barış'ın tesisi için "farklılıklarla bir arada yaşama geleneğinin" yeniden yaratılması ihtiyacına dikkat çekti. Her ne kadar sonuç bildirgesinin "siyasi öneriler" bölümünde hükümetlerin yükümlülüklerine ilişkin önemli belirlemeler varsa da, bildirgeyle bizler, devletin harcındaki ideolojinin, o ideoloji doğrultusundaki kurumsal örgütlenmenin, devleti merkezileştiren referansların, her şeyin göbeğine oturan o monolitik çizginin bir kabahati olmadığını temaşa ettik. Devletin niteliği itibarıyla sebep olduğu birtakım "sonuçlara" değinen, bunun üzerinden öneriler getiren bildirge, bir "neden" olarak devletin niteliğine değinmekten uzaktı. Haliyle devletin niteliğinin sebep olduğu birtakım "sonuç"lara müdahale edildiğinde geriye insanların bir türlü yan yana durmayı, hoşgörmeyi beceremeyişlerine bir çare bulmak kalıyor. İşte gerek Meclis açılış konuşmasından, gerekse sonuç bildirgesinden, bu meselenin de sosyal dokuya serpiştirilecek psikolojik kodlarla aşılacağını öğrendik. Devletin varoluşundaki konuları atlayan bu bildirgeyle, hükümetler kendilerine biraz çeki düzen verirse, futbol tribünlerinde kavga eden iki taraftar arasındaki çatışma, "diyalog", "tolerans" ve "empatiyi" tesis eden bir psikolog aracılığıyla nasıl çözülüyorsa, dertlerimizin de öyle hallolacağını not ettik. Bu suretle barış halelerine nail olmanın olası olduğunu anladık.

Bildirgedeki önerileri İsmail Türüt'ün belli bir dinamiğin ürünü olan malum şarkısının ardından da ifade etmek, aynı "anahtar" kavramları belirleyici olarak ilan etmek mümkündür elbet. Pekala, ırkçılığın birarada durma iradesiyle etkisizleşeceğini iddia etmek de mümkündür. Peki ya, Türkiye Cumhuriyeti bağlamında, üzerine yaşadığımız ideolojik paradigma ve buna uygun örgütlenme, sorunların tespitindeki bu psikolojik sayıtlılarla örtüşür mü?

Bir İsmail Türüt milliyetçiliği olduğunu düşünmek ne kadar makul ise, ırkçılığın ve artan çatışmanın, tahammülsüzlük, anlayışsızlık gibi sebeplerle palazlandığını iddia etmek; bununla birlikte empati, hoşgörü gibi "panzehirler"in(!) ırkçılığın çanına çomak sokacağını düşünmek de o kadar makuldür. Irkçılık pekala aşırı siyasallaşmış bir kavram olarak, diyalog ve o sahadaki türlü "becerilerle" üstüne gidilecek bir mesele değildir.

Tam da bu yüzden İsmail Türüt'ü tek başına hak ettiğinden fazla ciddiye almak doğru olmaz. Psikolojik hipotezlere itibar edeceğine, oturup kalkıp ırkçılığı ve çatışmayı yaratan "bütünlüklü" siyasal nedenlerle nasıl mücadele edeceğini düşünmeli bizim gibiler...
İsmail Türüt mü? O da, Karadeniz'in o bilge dalgalarının, kendini temizlerken kıyıya attığı, hamsilerin kendisini denizden kovaladığı bir unsur olarak kalsın usumuzda... Bahattin Çamurali, Fahrettin Dilaver, Rize'li Yusuf ve daha nice Karadenizli sanatçının emek ve insan sevgisi kokan sesleri kulaklarımızdayken, geriye Karadeniz'in dalgalarına güvenmek kalıyor...

Bu yazı toplam 11316 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.