Şeyh Efendinin Rüyasını Yorumlamak *
"İsmail Kara’ya Bazı Tenkidler"
Türkiye’de ‘İslamcılık’ çalışmaları ile alakadar olanların hemen fark ettiği, eserlerine atıfta bulunmaksızın o durakta durmaksızın yol alınamayan en yetkin kalemlerdendir İsmail Kara. Onun eserlerini değerli kılan şey, izlemiş olduğu usulde aranmalıdır. İsmail Kara, Türkiye’de kasıtlı olarak tahrib edilen tarih şuurunun yeniden inşaası için bizleri dönemin en mühim metinleriyle karşılaştırmış, doğru bir yerden ve usulden başlamanın ne demek olduğunu da hatırlatmıştır. Biz burada onun usulüne müteallik bir tenkidten ziyade usulünde eksikliğe ve hataya yolaçan metinleri yorumlama düzeyi ile alakalı bir tenkidte bulunacağız.
Daha önceki yazıda da işaret edildiği gibi İsmail Kara doğru yerden başlamış fakat doğru sonuçlara aynı yeterlikte ulaşamamıştır. Evvela tarihle hemhal olanların bir meslek hastalığı sayılabilecek Tarih kutsalcılığının kendisinde de nüksettiğini görmekteyiz. Zaten bulunmuş olduğu fikri zeminin refleksi bunu bedihi bir surette gösterir. Cumhuriyet İdeolojisinin siyasi ihtiyaçlarının bir mahsülü olan Tarih düşmanlığı ise tarih tasavvurunun sağlıklı teşekkülüne müsaade etmemiş ancak tebanın siyasi meşruiyete katılması sağlamıştır. İsmail Kara’nın tarih tassavvuru, yetiştiği dönemden ve bilhassa hocası olan Nurettin Topçu çizgsisinden bağımsız ele alınamaz. İslamcılık makalelerinde de son derece net tesbit edilebilen gelenek vurgusu yine kendisinin göremediği bazı illetlerle maluldür. Kendisinin gelenek dışı gördüğü nev-zuhur hareketler ve oluşumlar, yakın dönem Türk siyasi tarihi cenahından analiz edilirse gelenek olarak vasıflandırılmış hareketler ve oluşumlardan daha yakın bir surette İslamın siyasi anlam ve kavramalanına denk düştüğü tesbit edilebilir. Unutulmamalıdır ki; dedeleri, babaları paşa vb... olanlar -o siyasi silsileden gelenler-, geleneğin mukaddesatını siyaseten tahrib ederken aynı geleneğin parçası sayılan tarikatlarda başka bir surette bu tahribata katılmışlardır. İsmail Kara’nın metinlerinden tespit edilen bir nokta, Hilafetin kaldırılmasının bir merkez olarak alınmış olduğudur. Bu son derece mühim ve yerinde bir tesbittir fakat o ilganın vuku bulmasıyla meydana çıkan siyasi anlamın üzerinde yeterince durmamıştır. Kara’nın üzerinde durduğu şey, devletin bekası ve Hilafetin bir siyasi erk olarak anlamıdır. Varmış olduğu nokta açısından Hilafeti anlamlı kılan onu tamamlayan bir kavram olarak Ümmet kavramından uzaklaşmış olduğu görülür. Dini siyasetin altında ayrilabilen bir araz olarak telakki etmek, sağcı-muhafazakârlığın en belirgin niteliklerinden biridir.
Türkiye’de neden Medresenin feshinin vuku bulduğu buna mukabil Tarikatların aynı işleme maruz kalmadığı, sorulması gereken mühim soruların başında gelmektedir. Sakın bunda İsmail Kara’nın vurguladığı geleneğin dışında başka unsurlar (bir cephesiyle İslamöncesi tarihe uzanan bir cephesiyle de siyasetle alakalı) işin içinde olmasın. Onun göremediği ve atlayarak hataya düştüğü şey, Tarikatın-Tassavvufun tarih içinde kazanmış olduğu anlamı ve işlevi Medresenin feshine rağmen aynı saymasından kaynaklanır. Cumhuriyet ideolojisi tarafından üretilmiş olan ‘Türk müslümanlığı’nın yerleşmesinde ve yaygınlaşmasında üslenmiş olduğu fikri ve ameli rol nedeniyle tarikatlar, tahlil ve tenkid edilmeyi ‘gelenek dışı’ hareketlerden daha fazla hak etmiş görünür. Tarikat-Tassavvuf’un tarih vetiresindeki siyasal rollerinin buna bağlı olarak kazanmış olduğu anlam değişimlerinin analizi, son derece mühim resimler sunacaktır.
Şeyh Efendinin Rüyasındaki Türkiye’de problematik olan birçok şey mecuttur ve İsmail Kara’nın bu rüyayı aktarması onun zihni arka planı hakkında ayrıca karineler sunmaktadır. Eserde Şeyh efendinin rüyasında görmüş olduğu sınırlar -rüyasının sınırları-, İngilizlerin çizmiş olduğu Misak-ı (Milli) ile aynıdır. Siyasi dilin sınırları, tassavvurlarımızın sınırları olmasının ötesine uzanıp rüyalarımızın bile sınırlarını kapsaması hazin birşey olsa gerek. Öte yandan rüyaları tabir edenlerin ve herkesin bildiği gibi bazen rüyaların tam tersi ile tabir edilir görülenler. Neden İsmail Kara’nın bu rüyayı ters anlamıyla tabir etmediği sorulabilir pekâlâ. Öyle ya sakın bu rüyanın tersi doğru olmasın?!
Hülasa; İsmail Kara’ya yönelttiğimiz tenkidleri birkaç madde altında toplayabiliriz: İlki; eserlerinde ‘Gelenek’i merkeze almasına rağmen onun kavli şarihini(tanımını) açık olarak göstermemiş, asri zamanlardaki karşılıklarını (denk düştüğü anlam alanlarını) da atlamışır. Aynı zamanda İsmail Kara, tarihi referanslarını geleneğe dayandıran yapıları ve onların anlamlarını ideal bir nokta ile sabitlemiş, tarihi vetirede kazanmış oldukları (ya da sistem tarafından onlara yüklenmiş anlamları ve rolleri) siyasi, iktisadi, içtimai durumları... hesaba bile katmamıştır. Zira bu tür bir hesabın birçok şeyi yerinden oynatacağı kendisinin de görmesi zor değildir. İkincisi; İsmail kara’nın Osmanlı vurgusunun bedihi bir miyara oturmaması. Bu sebeple Osmanlıya yapılan dönüşler, atıflar zaten kendisini Osmanlı tevarüsü ile besleyen Cumhuriyet İdeolojisinin devlet erkânının işine gelmekte siyasi meşruiyetlerini de kolaylaştırmaktadır. [Modernleşmenin o topraklardaki tarihi serencamını hatırlamak yararlı olur.] Üçüncüsü; İsmail Kara’nın tarih tassavvurundan kaynaklanan hataları. Bu mesele üzerinde çok uzun durulması gereken bir vasıf taşıdığından sadece madde halinde değinmek şimdilik uygun görünmektedir. Dördüncüsü; İsmail Kara’nın siyasal islamcılara (burda kastedilen onun gelenek dışı gördüğü yapılara) karşı duruşu ve tenkidleri; derinde yatan, kökleri çok uzun bir tarihe uzanan, birbirine karşıt iki büyük fıkri serencamının bir vechesi olan idealist kanada kadar götürülebilir. Öte yandan O, duruşunun ve tenkitlerinin adalet dâhilinde kalmayan taraflarını görmek istememektedir çünkü siyasetin şerrinden Allaha sığınanlar (kurb-i sultan ateşi suzan imiş=Sultan masasına oturanlar ateş yer’diyenler) ın kendileri efendilerle masalara oturmuş ve onlar bir şekilde siyasi, içtimai ve iktisadi güç haline getirilmişlerdir. Kurumsal bir yapı ile bir şekilde siyasi erkin ve siyasi erkin dışındaki unsurların yok etmeye çalıştığı muhalif bir oluşum, aynı yargılamaları hak etmez. Bu bedihi bir şeydir. Ayrıca bunun geleneğe yaslandığı iddia edilen yapıları sorgulamayı öncelikli hale getirmesi, mantıksal tutarlılık açısından daha elzemdir. İsmail Kara’nın çok iyi bildiği gibi medresenin ilgasıyla ortaya çıkan durumlar içinde siyasal islamcıların fıkri ve ameli icraatları ve bu icraatlarının doğruluğunun tartışmalı hale gelmesi, doğal bir tarafı da bünyesinde taşır. Fakat her şeye rağmen yapılan tüm yanlışlıklar geleneksel cemaatlere göre hem hacim hem de etki sahası olarak mukayese bile edilemeyecek türdendir. İsmail Kara’nın geleneksel dediği cemaatlerin tahribatı, onun hüsnü niyetinden ve duygusal değerlendirmelerinden daha büyüktür.
Hukuki hiçbir zemini kalmamış, denetlenemeyen, kontrol edilemeyen, vicdanlara hapsedilmiş –sadece duygusal hissiyata indirgenmiş- bir İslamın ve islam anlayışının geleneksel cemaatler vasıtasıyla tebaya aktarılıp yaygınlaşması, siyasal kuvvet ve kudreti elinde tutanların söyleminin düzenine uygunluk arz eder. Öte yandan böyle bir durum her türlü yönlendirmeyi mümkün hale getireceği açıktır.
İsmail kara’ya yönlendirmiş olduğumuz tenkidlerin sarih ve sahih bir ilmi zemine oturabilmesi için onun eserlerinin detaylı, ciddi tahlil ve tenkidi gerekmektedir. Bu sebeble burada yapılmış tenkidler sadece bir küçük bir mukaddime olarak telakki edilmesi gerekir. Onu hataya sevk eden saliklerin yine onun durmuş olduğu fikri zeminden kaynaklandığını beyan etmiştik. O halde bu fikriyatın köklü bir analizi, fesefi bir zeminde gerçekleşmesi gerekir.
* Rüyaların yorumu değil tabiri olur fakat burada biz Şeyh Efendinin Rüyasını siyasal bir metin düzeyinde ele aldığımızdan bu metnin tabirini değil yorumunu yaptık ve başlığı da buna istinaden böyle seçtik.
Daha önceki yazıda da işaret edildiği gibi İsmail Kara doğru yerden başlamış fakat doğru sonuçlara aynı yeterlikte ulaşamamıştır. Evvela tarihle hemhal olanların bir meslek hastalığı sayılabilecek Tarih kutsalcılığının kendisinde de nüksettiğini görmekteyiz. Zaten bulunmuş olduğu fikri zeminin refleksi bunu bedihi bir surette gösterir. Cumhuriyet İdeolojisinin siyasi ihtiyaçlarının bir mahsülü olan Tarih düşmanlığı ise tarih tasavvurunun sağlıklı teşekkülüne müsaade etmemiş ancak tebanın siyasi meşruiyete katılması sağlamıştır. İsmail Kara’nın tarih tassavvuru, yetiştiği dönemden ve bilhassa hocası olan Nurettin Topçu çizgsisinden bağımsız ele alınamaz. İslamcılık makalelerinde de son derece net tesbit edilebilen gelenek vurgusu yine kendisinin göremediği bazı illetlerle maluldür. Kendisinin gelenek dışı gördüğü nev-zuhur hareketler ve oluşumlar, yakın dönem Türk siyasi tarihi cenahından analiz edilirse gelenek olarak vasıflandırılmış hareketler ve oluşumlardan daha yakın bir surette İslamın siyasi anlam ve kavramalanına denk düştüğü tesbit edilebilir. Unutulmamalıdır ki; dedeleri, babaları paşa vb... olanlar -o siyasi silsileden gelenler-, geleneğin mukaddesatını siyaseten tahrib ederken aynı geleneğin parçası sayılan tarikatlarda başka bir surette bu tahribata katılmışlardır. İsmail Kara’nın metinlerinden tespit edilen bir nokta, Hilafetin kaldırılmasının bir merkez olarak alınmış olduğudur. Bu son derece mühim ve yerinde bir tesbittir fakat o ilganın vuku bulmasıyla meydana çıkan siyasi anlamın üzerinde yeterince durmamıştır. Kara’nın üzerinde durduğu şey, devletin bekası ve Hilafetin bir siyasi erk olarak anlamıdır. Varmış olduğu nokta açısından Hilafeti anlamlı kılan onu tamamlayan bir kavram olarak Ümmet kavramından uzaklaşmış olduğu görülür. Dini siyasetin altında ayrilabilen bir araz olarak telakki etmek, sağcı-muhafazakârlığın en belirgin niteliklerinden biridir.
Türkiye’de neden Medresenin feshinin vuku bulduğu buna mukabil Tarikatların aynı işleme maruz kalmadığı, sorulması gereken mühim soruların başında gelmektedir. Sakın bunda İsmail Kara’nın vurguladığı geleneğin dışında başka unsurlar (bir cephesiyle İslamöncesi tarihe uzanan bir cephesiyle de siyasetle alakalı) işin içinde olmasın. Onun göremediği ve atlayarak hataya düştüğü şey, Tarikatın-Tassavvufun tarih içinde kazanmış olduğu anlamı ve işlevi Medresenin feshine rağmen aynı saymasından kaynaklanır. Cumhuriyet ideolojisi tarafından üretilmiş olan ‘Türk müslümanlığı’nın yerleşmesinde ve yaygınlaşmasında üslenmiş olduğu fikri ve ameli rol nedeniyle tarikatlar, tahlil ve tenkid edilmeyi ‘gelenek dışı’ hareketlerden daha fazla hak etmiş görünür. Tarikat-Tassavvuf’un tarih vetiresindeki siyasal rollerinin buna bağlı olarak kazanmış olduğu anlam değişimlerinin analizi, son derece mühim resimler sunacaktır.
Şeyh Efendinin Rüyasındaki Türkiye’de problematik olan birçok şey mecuttur ve İsmail Kara’nın bu rüyayı aktarması onun zihni arka planı hakkında ayrıca karineler sunmaktadır. Eserde Şeyh efendinin rüyasında görmüş olduğu sınırlar -rüyasının sınırları-, İngilizlerin çizmiş olduğu Misak-ı (Milli) ile aynıdır. Siyasi dilin sınırları, tassavvurlarımızın sınırları olmasının ötesine uzanıp rüyalarımızın bile sınırlarını kapsaması hazin birşey olsa gerek. Öte yandan rüyaları tabir edenlerin ve herkesin bildiği gibi bazen rüyaların tam tersi ile tabir edilir görülenler. Neden İsmail Kara’nın bu rüyayı ters anlamıyla tabir etmediği sorulabilir pekâlâ. Öyle ya sakın bu rüyanın tersi doğru olmasın?!
Hülasa; İsmail Kara’ya yönelttiğimiz tenkidleri birkaç madde altında toplayabiliriz: İlki; eserlerinde ‘Gelenek’i merkeze almasına rağmen onun kavli şarihini(tanımını) açık olarak göstermemiş, asri zamanlardaki karşılıklarını (denk düştüğü anlam alanlarını) da atlamışır. Aynı zamanda İsmail Kara, tarihi referanslarını geleneğe dayandıran yapıları ve onların anlamlarını ideal bir nokta ile sabitlemiş, tarihi vetirede kazanmış oldukları (ya da sistem tarafından onlara yüklenmiş anlamları ve rolleri) siyasi, iktisadi, içtimai durumları... hesaba bile katmamıştır. Zira bu tür bir hesabın birçok şeyi yerinden oynatacağı kendisinin de görmesi zor değildir. İkincisi; İsmail kara’nın Osmanlı vurgusunun bedihi bir miyara oturmaması. Bu sebeple Osmanlıya yapılan dönüşler, atıflar zaten kendisini Osmanlı tevarüsü ile besleyen Cumhuriyet İdeolojisinin devlet erkânının işine gelmekte siyasi meşruiyetlerini de kolaylaştırmaktadır. [Modernleşmenin o topraklardaki tarihi serencamını hatırlamak yararlı olur.] Üçüncüsü; İsmail Kara’nın tarih tassavvurundan kaynaklanan hataları. Bu mesele üzerinde çok uzun durulması gereken bir vasıf taşıdığından sadece madde halinde değinmek şimdilik uygun görünmektedir. Dördüncüsü; İsmail Kara’nın siyasal islamcılara (burda kastedilen onun gelenek dışı gördüğü yapılara) karşı duruşu ve tenkidleri; derinde yatan, kökleri çok uzun bir tarihe uzanan, birbirine karşıt iki büyük fıkri serencamının bir vechesi olan idealist kanada kadar götürülebilir. Öte yandan O, duruşunun ve tenkitlerinin adalet dâhilinde kalmayan taraflarını görmek istememektedir çünkü siyasetin şerrinden Allaha sığınanlar (kurb-i sultan ateşi suzan imiş=Sultan masasına oturanlar ateş yer’diyenler) ın kendileri efendilerle masalara oturmuş ve onlar bir şekilde siyasi, içtimai ve iktisadi güç haline getirilmişlerdir. Kurumsal bir yapı ile bir şekilde siyasi erkin ve siyasi erkin dışındaki unsurların yok etmeye çalıştığı muhalif bir oluşum, aynı yargılamaları hak etmez. Bu bedihi bir şeydir. Ayrıca bunun geleneğe yaslandığı iddia edilen yapıları sorgulamayı öncelikli hale getirmesi, mantıksal tutarlılık açısından daha elzemdir. İsmail Kara’nın çok iyi bildiği gibi medresenin ilgasıyla ortaya çıkan durumlar içinde siyasal islamcıların fıkri ve ameli icraatları ve bu icraatlarının doğruluğunun tartışmalı hale gelmesi, doğal bir tarafı da bünyesinde taşır. Fakat her şeye rağmen yapılan tüm yanlışlıklar geleneksel cemaatlere göre hem hacim hem de etki sahası olarak mukayese bile edilemeyecek türdendir. İsmail Kara’nın geleneksel dediği cemaatlerin tahribatı, onun hüsnü niyetinden ve duygusal değerlendirmelerinden daha büyüktür.
Hukuki hiçbir zemini kalmamış, denetlenemeyen, kontrol edilemeyen, vicdanlara hapsedilmiş –sadece duygusal hissiyata indirgenmiş- bir İslamın ve islam anlayışının geleneksel cemaatler vasıtasıyla tebaya aktarılıp yaygınlaşması, siyasal kuvvet ve kudreti elinde tutanların söyleminin düzenine uygunluk arz eder. Öte yandan böyle bir durum her türlü yönlendirmeyi mümkün hale getireceği açıktır.
İsmail kara’ya yönlendirmiş olduğumuz tenkidlerin sarih ve sahih bir ilmi zemine oturabilmesi için onun eserlerinin detaylı, ciddi tahlil ve tenkidi gerekmektedir. Bu sebeble burada yapılmış tenkidler sadece bir küçük bir mukaddime olarak telakki edilmesi gerekir. Onu hataya sevk eden saliklerin yine onun durmuş olduğu fikri zeminden kaynaklandığını beyan etmiştik. O halde bu fikriyatın köklü bir analizi, fesefi bir zeminde gerçekleşmesi gerekir.
* Rüyaların yorumu değil tabiri olur fakat burada biz Şeyh Efendinin Rüyasını siyasal bir metin düzeyinde ele aldığımızdan bu metnin tabirini değil yorumunu yaptık ve başlığı da buna istinaden böyle seçtik.
Bu yazı toplam 8635 defa okunmuştur
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.