Kıskanırım seni ben...
Sahip olunan herhangi bir şeyi ya da kişiyi başkalarına kaptırarak kaybetme duygusu olarak tanımlayabiliriz kıskançlığı. Kıskançlığa öfke eşlik eder, yani kıskançlık öfkenin bir iç uyaranı durumundadır. Kıskandığımız kişiye karşı öfke hissedebiliriz. Gerçekle hiçbir bağlantısı olmadığı halde, farklı senaryolar kurar ve kıskanılan kişiye karşı öfke hissine kapılırız. Sonrası malum, mutsuzluk üreten birçok düşünce üretir beynimiz. Kıskançlık duygusunun özgüven eksikliğiyle de ilintili olduğu durumlar vardır.
Kişi bilinçli ya da bilinçsiz kendi yetersizlik duygularından yola çıkarak istenmeyen sonuca yani kıskançlığa varır. Bu ileride hastalık boyutuna varır ve çağımızın en popüler psikolojik rahatsızlığı olan depresyona yol açar. Masum kıskaçlık var mıdır diye bir soru akıllara gelebilir. Her ne kadar bir davranış bozukluğu olarak görülse de kıskançlık, kendine ve karşısındaki kişiye zarar vermediği sürece, çoğu zaman bir motivasyon aracı olarak da kullanılabilir. Örneğin iş konusunda, bir arkadaşınızın yaptığı bir işi, bugüne kadar ben nasıl düşünemedim diye bir içsel konuşmanın ardından kıskançlığın itici gücüyle çok daha iyisini yapabilirsiniz.
Burada asıl önemli nokta olaylara nasıl baktığınız. Bakış açısına göre olayı olumlu ya da olumsuz değerlendirebilir ve ona göre de duygusal tepkiler verirsiniz. Kıskançlığın patolojik boyutunda, kullanılan tedavi yöntemlerinin başında kişinin olayla ilgil olarak yarattığı irrasyonel düşünceleri değiştirip akla uygun olanları yerleştirmek ve bunun sonucunda, kişinin olaya karşı bakış açısındaki değişikliğin, davranışlarını nasıl etki ettiğini gözlemlemek.
Size ve çevrenize zarar verdiğini düşündüğünüz noktada profesyonel yardım almaktan kaçınılmaması gereken bir konu. Malum tedavi edilmediği takdirde farklı sorunlar da birleşip kurtulması çok zor bir rahatsızlık haline dönüşebilir.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.