Televizyon bizi seyrediyor
Parmak ucu imparatorluğunun efendileriyiz artık. Sadık kölelerimiz ise, kumanda aletleri, tuşlar, düğmeler. Hepsi yaşamımızı kolaylaştırmak ve eğlenceli kılmak için çalışıyorlar. Tek bir dokunuşla, yıkıyorlar, pişiriyorlar, dinletiyorlar, izletiyorlar. Tek bir tuşla, dünyayı ayaklarımız altına seriyorlar.
İçlerinden biri var ki, artık efendinin de
efendisi. Dünyayı parmağının ucunda tuttuğunu sanan insanı; kumanda aletinin tek tuşuyla mat etmiş durumda.
Bizi ele geçirmesi, yavaş yavaş ve sinsice oldu. Televizyon, kaleyi içten fethetmeyi başardı. Biz meşgulken çocuklara baktı. O çocuklarımıza bakarken, çocuklarımız ağlamadı, mızırdanmadı. Televizyon onlara bakarken, dinlendiler, yediler, içtiler. Bu arada çok kolay öğrendiler. Şiddetin türlü şeklini ve haklı çıkarılma yollarını; kahramanların kötü adamlara verdikleri cezaları, iyilerin ve kötülerin hak ettiklerini. Bazı annelerin sihirli güçleri olduğunu, bazı çocukların uçabileceğini, bazı varlıkların ise en yüksek yerden düşse de ayağa kalkacağını...
Çocuklarımıza baktığı gibi bize de baktı. Sevgilinin kollarında dinlenir gibi, sarmaladı bizi. Önünde uzandık, gevşedik, uyukladık. Beraber dedikodu yaptık. Aşkların nasıl yaşanması gerektiğini; ihanetin, aldatmanın aklanabilirliğinin dünya kriterlerini öğrendik. O kadar kolay bizden biri oldu ki, evimizin içinde yaşamasını, mahremiyetimizi paylaşmasını yadırgamadık. Değerlerimizi, özlemlerimizi görmesine, yorum yapmasına, eleştirmesine ve ilginç yeni doğrular sunmasına izin verdik. Kitabın, oyunun, sohbetin, meselin, masalın yerini almasına “seyirci” kaldık.
Şimdi, televizyonu kapatma cesaretini bulursak, yerine koyacağımız bir şey bulamamaktan korkuyoruz. Peki, çocukların yaşadığı uyku bozukluklarında, duygusal zekâ düşüklüğünde uzun saatler boyunca televizyon izlemesinin etkisi olduğunu;
Ruh ve beden sağlığı yerinde olmayan çocukların sosyal hayattan ve sorumluluktan kaçış mekânı olarak önce televizyonu seçtiklerini;
Okul öncesi çağda, düş-gerçek, zaman-mekân, canlı-cansız ayrımı henüz gelişmediğinden; çizgi filmler aracılığıyla verilen doğaüstü güçlerin, gerçek dışı olayların; korkutma, özendirme özelliklerinin bulunduğunu; şiddet ve saldırganlığı haklı gerekçelere dayandırarak; çocuk ve ergenler için yeni rol modelleri oluşturduğunu; artan çocuk suçluluğu oranında ciddi bir uyarıcı olduğunu hatırlarsak, acaba korkularımız için bir kalkan oluşturabilir miyiz?
Belki de, televizyon önünde geçirilecek saatleri azaltabiliriz.
İki yaşından önce, izlemelerine imkan vermeyiz.
Haberleri, yetişkin filmlerini onlar ayaktayken, eve konuk etmeyiz. İzlemeleri gerekenleri elemeden geçirerek; çocuğun eğleneceği, gelişeceği ve pasif olsa da eğitilebileceği sınırlı tercihler yaparız.
Bir elimize onlara duyduğumuz sevgiyi, beraber zaman geçirmenin, yaratıcı etkinlikler yapmanın zenginliğini, onlara bakmanın, onları yetiştirmenin ciddi fakat telafisiz sorumluğunu alırsak; diğer elimizdeki kumanda düğmesini idare edebiliriz belki.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.