AHLAKİ NEŞTER
İnsanın doğal yeteneklerini yalnızca rekabet yoluyla geliştirebileceği inancına yunan felsefesinde Adonis adı verilir. Yani gelişmek için de ikincil bir şahısın varlığına ihtiyaç duyuyoruz. Bizdeki “şahinin musallat olması serçenin meziyetlerini geliştirir” atasözüne paralellik arz eden bir durum. Bu kavrama; bakış açınızı biraz daha genişleterek, yüklenen anlamı da kişisellikten uzaklaştırıp genele yayarak, daha üst perdeden ve toplumsal bir boyuttan bakmanızı ve değerlendirmeleri de bu şekilde ele almanızı istiyorum.
Birey olmanın bencilliğe, sosyalleşmenin menfaate, işbirliğinin sömürüye dönüşüyor olması günümüz insanının en büyük handikaplarındandır. Bu sorunu şimdilik kavramlar üzerinde oynayarak yapılan vicdanı rahatlatma oyunları ile aşıyoruz. Ama nereye kadar? Yüzleşmenin zamanı elbet gelecek. O gün geldiğinde kendimizle yüzleşebilmek adına ahlaki bir neştere ihtiyaç duyacağız. İşin en acı tarafı o zaman kendini gösterecek. Çünkü bu neşteri size hiçbir zaman bir başkası atmayacak. Kendi kendinizin vicdanını yaracak ve irini boşaltacaksınız. Tabiî ki bunu da başarabilirseniz.
Victor BERNARD “İnsanlar içinde yaşadıkları ülkenin ürünüdür. İklimin ve toprağın basmış olduğu damgayı yüzyıllar bile silemez” dediğinde coğrafyanın, kültürün, inancın, geçmişin, dilin bir yansıması sonucu milletler arası farklılıkların varlığını çok net bir şekilde ortaya koymuştur. Bu farklılıklara yüklenen anlam zamanı geldiğinde elbet bir gün eyleme dönüşüyor.
Bu noktada Adonis kavramına dönmek istiyorum yeniden. Kişisellikten uzaklaştırıp genele yayarak, daha üst perdeden ve toplumsal bir boyuttan bakmanızı ve değerlendirmeleri de bu şekilde ele almanızı istemiştim. Küreselleşmeden bahsedilen modern dünyanın ilerlediği yolda kendi adımıza yer edinme çabamız hala devam ediyor. Ne gariptir ki 50 yıl komünist diktatörlüklerle yönetilen Romanya ve Bulgaristan artık Avrupa birliği üyesi ve son 15 yıl içerisinde demokratikleşme yolunda büyük değişimlere imza atmayı başarabildiler. Ne gariptir ki 85 yıllık Türkiye Cumhuriyetini bile geride bırakmak üzereler ve biz ise hala önümüzdekine değil de ardımızdakine bakarak. Irak’ı, İran’ı, Suriye’yi örnek gösteriyoruz. Ardından da değişim rüzgârları estirmeye çalışıyoruz.
2008 yılındayız. Bundan tam 53 yıl önce, 1955 yılına kadar ABD’de zenciler otobüslerde beyazlara yer vermek zorundaydılar. İlk olarak 1955 yılında Rosa PERKS adlı bir kadın yer vermiyor ve tepki gösteriyor. Bir bireyin hareketi toplumsal bir değişimin tetikleyicisi oluyor. Oturarak gitmek için otobüsün boş olmasını, af çıkmasını, beyazların kendisine izin vermesini beklemiyor. Sadece oturacağını ifade ediyor. Ve oturuyor.
Dağlar ne kadar vakarla dururlar fark ettiniz mi hiç? Onlar hiçbir zaman göklerden kar dilenmezler. Ne garip tecellidir ki ilk kar yinede dağlara düşer. Yani dememiz odur ki başarınız, zaferiniz, çözümünüz başkalarına bağlı ise bunların tümünden ümidinizi kesebilirsiniz. İşte gerçeği arayan kişi de kendisiyle ilgili psikolojik bir analize girmek zorundadır, kendisine ilk neşteri yine kendisi vurmalıdır. Ahlaki Neşter dediğimiz olay budur işte.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.