1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. Doç. Dr. Ayhan Kalyoncu İle DEHB Üzerine Söyleşi

Doç. Dr. Ayhan Kalyoncu İle DEHB Üzerine Söyleşi

Psk. Özlem KANDEMİR Ruh sağlığı söyleşileri kapsamında bu hafta, Türkiye'nin psikiyatri alanında ki önemli isimlerinden Doç. Dr. Ayhan Kalyoncu ile Dikkat eksikliği ve hiperaktivite konusunu görüştü. Önemli tespitlere yer verilen söyleşinin ayrıntıları ş

A+A-

Dehb Tedavisinde İlaç Kullanmak Değil Kullanmamak Bağımlılık Riski Taşır!

Spot: DEHB’li çocuklar genelde her türlü tehlikeli davranışı deneme eğilimindedirler. Tedavi edilmemiş DEHB,  antisosyal yaşantıya yönelme ve uyuşturucu kullanımı açısından ciddi riskler içerebilir.

DEHB, günümüz çocuklarında en sık karşılaşılan psikiyatrik problem ve ailelerin/öğretmenlerin korkulu rüyası olmakla beraber, madde bağımlılığı açısından en yüksek risk grubunu oluşturan faktörleri de içinde barındırmaktadır. Kabaca, freni tutmayan bir arabaya benzetilebilen DEHB’li çocuklar; genel olarak aşırı hareketlilik, dikkatin kolayca dağılması ve dürtülerini kontrol edememe/isteklerini erteleyememe özellikleri ile karakterize edilirler. DEHB’lilerin sahip oldukları bazı kişilik özellikleri ya da DEHB’nin yol açtığı problemlerle baş etmek için geliştirilen birtakım yanlış yöntemler, ergenlikle beraber ya da yaşamın yetişkinlik yıllarında alkol veya madde kullanımına neden olabilir. Bu da kişinin beyninde uyuyan bağımlılık hücrelerinin uyandırılmasına ve bağımlılık hastalığının doğasına bağlı bir çok problemin oluşmasına neden olur. Bazı psikopatolojilerde, bağımlı olma riski daha yüksektir ve DEHB de bu patolojilerden biridir. Birçok ebeveynin dikkatli ve bilinçli olması gereken bu konuda Özgün Duruş Gazetesi’nden Psk. Özlem Kandemir, Türkiye’nin bir elin parmaklarını geçmeyen sayıdaki bağımlılık kliniklerinden BALIKLI RUM HASTANESİ ANATOLİA BAĞIMLILIK KLİNİK ŞEFİ Doç. Dr. Ö. Ayhan KALYONCU ile bu son derece önemli mevzu üzerinde bir söyleşi gerçekleştirdi.

Dr. KALYONCU,  meslek yaşantısını bağımlılık gibi son derece sinsi ve tedavisi zor olan bir hastalıkla mücadeleye adamış olan, ülkemizin bağımlılık tedavisi alanında önde gelen  -ve maalesef sayıca az olan- isimlerinden biri. Alkol ve uyuşturucu kullanan hastalarla geçen 23 yıllık klinik deneyimlerini ve akademik birikimini aktardığı; bağımlılık konusunda akla gelebilecek her türlü sorunun yanıtını içeren, bir başucu kitabı olarak nitelendirilebilecek, üstelik okunması son derece kolay bir dille yazılmış olan PLASTİK DÜŞLER adlı kitabını geçtiğimiz yıl yayımlayan Doç. Dr. KALYONCU, kariyerini bağımlılık alanda derinleştirmiş bir uzman olarak bilgi ve deneyimleriyle bu alanda bizlere ışık tutan bir aydın tanımlamasını da sonuna kadar hak ediyor. Plastik Düşler kitabı, okurlarına bağımlılığın ne olduğu, nelerin bağımlılık yaptığı, bağımlılık sürecinin nasıl geliştiği, bağımlı hastaya yaklaşımın nasıl olacağı ve hastanın tedaviye nasıl yönlendirileceği, en iyi tedavi seçeneklerinin neler olduğu, kimlerden yardım alınabileceği, tedavi hizmetinin gizliliği ve maliyetleri, risk altında olduğu bilinen çocuklarla alkol ve uyuşturucu hakkında nelerin nasıl konuşulacağı gibi konularda bilgi veriyor.

Son yıllarda, biraz yaramaz ya da akademik motivasyonu zayıf olan her çocuğa, öğretmen ya da anne-babalar tarafından kolayca “hiperaktif” ya da “dikkat eksikliği var” etiketlemesi yapılması neredeyse moda olmuş vaziyette. Oysa DEHB, çocukluk çağının en sık görülen psikiyatrik sorunlarından biri olmakla beraber, konunun uzmanları tarafından ciddi değerlendirmeler yapılarak teşhisi konması gereken bir durumdur. Bir çocuğa DEHB teşhisi konulabilmesi için, en temel kriterler nelerdir?

Öncelikle hiperaktivite dediğimiz şey, dikkat bozukluğu ile birlikte seyreden bir durumdur. DEHB, yaptığı işten çabuk sıkılma, aşırı hareketlilik belirtilerinin ön planda olduğu ve beraberinde hem akademik hayatta hem de sosyal yaşamda birtakım sorunların yaşanmasına sebep olan bir rahatsızlıktır. Bu durum çocuğun okuldaki başarısını güçleştiren, öğrenmesini engelleyen bir sorundur. Dolayısıyla hiperaktiviteyle birlikte okulda dersi takip edemeyen, dikkati kolayca çelinen çocuk; dikkatinin çelindiği yöne doğru hareket etmeye başlar. Bu tabloya aşırı hareketlilik de eklenince, sınıfta öğretmen için büyük zorluk oluşturur. Ortalama 25 çocuktan 1’inde DEHB olduğunu düşünürsek ya da her sınıfta en az 1 tane DEHB’li çocuk bulunduğunu göz önüne alırsak; sınıfta öğretmen için düzeni, disiplini sağlamak oldukça güçleşir. Tabii böyle çocuklar sınıftaki diğer çocukların da aktive olmasına ve dikkatlerinin dağılmasına neden olabiliyorlar. Hele bir de istatistiki şansızlığın sonucu olarak bir sınıfta 2-3 tane DEHB’li çocuk var ise, sınıf bir şenlik yerine dönebiliyor. Aynı şekilde evde de anne-babalar çocuğun aşırı hareketliliğinden kaynaklı, epeyce yıpranabiliyor.  Çünkü sürekli hareket eden, oradan oraya koşuşturan, yerinde duramayan bir çocukla yaşamak; hayatı güçleştiren bir şeydir. Elbette bu bahsettiğim tablo ağır vakalar için geçerli bir durum. Tabii ki DEHB, her zaman ağır tablolar şeklinde seyretmez. Özellikle zihinsel kapasitesi yüksek olan çocuklar, DEHB’yi zekaları sayesinde kompanse edebilirler. Ayrıca  hiperaktiviteleri yoğun değilse,  ergenlik çağına kadar dikkat bozukluğunu zekaları ile tolere ederek, çok da fazla sorun yaşamadan hayatlarını idame ettirebilirler. Ancak bu tür çocukların; akademik olarak tıkanmaya başladıkları ya da sosyal hayatlarını sekteye uğratacak ciddi sorunlarla karşı karşıya kaldıklarında tıbbi anlamda değerlendirmelerinin yapılması ve gerekiyorsa da ilaç tedavilerinin düzenlenmesi şarttır.

Peki, DEHB’de hangi şartlar sonucunda ve ne zaman ilaç kullanımı düşünülmelidir?

Çocuğun çevreye olan uyumu bozulduğu zaman, evde ve okulda sorunlar çıkartmaya başladığında muhakkak bir uzman tarafından değerlendirilmesi gerekir. Çok yönlü bir değerlendirmenin sonucunda çocuğun ilaç kullanıp kullanmayacağına karar verilmesi söz konusudur. Aynı durumdaki çocukların bazılarına ilaç verilirken bazılarına da verilmeyebilir. İlaç kullanmaya başlamak için kesin şu gerekir diye bir şey söylenemez, çocuğun şartları bu belirler. Eğer çocuğun çok ilgili ve bilinçli bir ailesi varsa, davranış tedavileri ve psikolog desteği alabilmek gibi bir şansı varsa ilaç başlamak konusunda acele edilmeyebilir de. Ya da bazı vakalarda hem ilaç hem davranış tedavisi gerekebilir. Bu durum kişiden kişiye değişebilir.

Toplumda, DEHB tedavisinde kullanılan ilaçların bağımlılık yaptığı ya da bağımlılığa zemin hazırladığı gibi bir mit var. Gerçekten bu ilaçlar bağımlılık yapıcı maddeler midir?

Bütün ilaçlar, eğer doğru teşhis, doğru tedavi ve doğru doz programı içinde kullanılmazsa; kötüye kullanım ya da bağımlılık tehdidi taşırlar. Yeşil reçete ya da kırmızı reçeteli bütün ilaçlar için geçerlidir bu durum. Ancak doğru tedavi programının bir parçası olarak kullanılan ve doğru dozda alınan ilaçlar faydalıdırlar. Özellikle de DEHB’nin tedavisinde kullanılan ve kırmızı reçete ile verilen ilaçlar, doğru kullanıldıklarında çok ciddi düzelmeler sağlarlar.  Asıl bu tarz çocuklar tedavi edilmediğinde, özellikle de ergenlik döneminde -madde kullanımı gibi-  çok ciddi sorunların içine sürüklenebilirler. 

Bazı ebeveynler, “büyüdükçe düzelir” ya da “ben çocuğuma ilaç kullandırmak istemiyorum” tarzı savunmalar geliştirerek, bu tarz çocukların teşhis ve tedavi sürecini ihmal edebiliyorlar.  DEHB tedavi edilmez ise, ne gibi sonuçlara yol açabilir?

DEHB’li bir çocuk uygun şekilde tedavi edilmezse; aşırı hareketlilik giderek toplumdan kopmaya neden olabilir. Kendisi gibi olan çocuklar çok kolayca bir araya gelirler,  aşırı enerji dolu ve gözü kara olan bu çocuklar kurallar dışı hareket etmeye başlar. Kural dışı hareket eden bu çocuklar ufak yaşlardayken “yaramazlar grubu” olarak hareket ediyorken, biraz daha büyüdüklerinde yani ergenliğe geldiklerinde çeteleşmeye doğru yol alabilirler. Yani antisosyal bir yaşantının içine girebilirler. Antisosyal yaşantının en sıkı-en yakın parçası da, riskli davranışları kolayca göze almanın beraberinde uyuşturucu kullanımıdır.  Yani çocuklar ilaç kullanmaktan dolayı değil aslında kullanmamaktan dolayı madde bağımlısı olabilir. Tedavi edilmemiş DEHB ile madde bağımlılığı arasında ciddi bir ilişki olduğuna dair bulgular mevcuttur. Bunun haricinde akademik başarıda ciddi düşmeler görülebilir,  çocuk okuldan uzaklaşabilir, evdeki huzuru kaçıran davranışlar sergileyebilir, evden kaçabilir, sokakta çetelere katılıp antisosyal hayatın içine girebilir, erken yaşta cinsel ilişki yaşayabilir ve bunun gibi riskli diğer davranışları sergileyebilir.

Yani ilaç kullanmak değil aslında ilaç kullanmamak DEHB’li çocuklar için, madde bağımlılığı hususunda risk taşıyor. Peki DEHB ile madde bağımlılığı arasında nasıl bir korelasyon var?

DEHB’li çocuklar genelde her türlü tehlikeli davranışı deneme eğilimindedirler. Onlar için uyuşturucu kullanmak tehlikeli değil heyecan verici  ve ilginç bir deneyim gibi görünür. Normal bir çocuğa uyuşturucu dediğinizde korkup kendini sakınmaya çalışırken, DEHB’li bir çocuk cesurca uyuşturucunun da korkusuzca üzerine atlayabilir her şeyin üzerine atladıkları gibi!

Madde bağımlılığı ve DEHB’yi bir arada tedavi etmek daha mı zordur?

Tabii ki, zaten madde bağımlılığının tedavisi zorlu bir süreçtir. Hem bağımlılığı hem de geç kalınmış bir şekilde DEHB’yi, ikisini aynı anda tedavi etmek çok daha zordur. Çünkü o zaman yük ikiye katlanmış oluyor.

Psk. Özlem KANDEMİR – ÖZGÜN DURUŞ GAZETESİ   

http://www.ozgundurus.com/

[email protected]

http://twitter.com/#!/psikz

Bu haber toplam 13733 defa okunmuştur

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum