Korku ve Anksiyete Tedavisinde Psikoterapilerin Ortak Nörobiyolojik Temelleri

Wayne State Üniversitesi'nden Dr. Arash Javanbakht, anksiyete ve korku bozuklukları için uygulanan çeşitli psikoterapilerin (davranışçı, bilişsel, psikodinamik) temel nörobiyolojik mekanizmalarının örtüştüğünü ortaya koyan bir teori geliştirdi.

Anksiyete ve korku bozukluklarının tedavisinde kullanılan farklı psikoterapi yöntemlerinin beyindeki ortak mekanizmalar üzerinden etki edebileceği öne sürüldü. Bu çığır açıcı teori, tedavi yaklaşımlarında entegrasyonun kapılarını aralıyor.

Wayne State Üniversitesi'nden Dr. Arash Javanbakht, anksiyete ve korku bozuklukları için uygulanan çeşitli psikoterapilerin (davranışçı, bilişsel, psikodinamik) temel nörobiyolojik mekanizmalarının örtüştüğünü ortaya koyan bir teori geliştirdi. Bu çalışma, gelecekteki tedavi yaklaşımlarını şekillendirebilir.

Ortak Zemin: Anksiyete ve Korkunun Beyindeki İzleri

Wayne State Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri ve Davranışsal Nörobilimler Bölümü'nden Dr. Arash Javanbakht tarafından kaleme alınan ve Frontiers in Behavioral Neuroscience dergisinde 2019'da yayımlanan "A Theory of Everything: Overlapping Neurobiological Mechanisms of Psychotherapies of Fear and Anxiety Related Disorders" başlıklı makale, korku ve anksiyete ile ilişkili bozuklukların tedavisindeki yaklaşımlara bütünsel bir bakış açısı sunuyor.

Dr. Javanbakht, farklı kategorilerdeki anksiyete ve korku bozukluklarının benzer semptomlar, nörobiyolojik yapılar, psikoterapötik ve farmakolojik tedavilerle karşılanmasının, bu bozuklukların oluşumunda ortak nörobiyolojik mekanizmaların rol oynadığına işaret ettiğini belirtiyor. Bu teori, NIH tarafından başlatılan Araştırma Alanı Kriterleri (RDoC) yaklaşımının temelini oluşturuyor.


Tedaviler Arasındaki Şaşırtıcı Benzerlikler

Makaleye göre, başta Freud'un savunma mekanizmaları olmak üzere, psikanaliz, psikodinamik psikoterapi, bilişsel terapi ve davranışçı terapi gibi ana akım psikoterapi yöntemleri, anksiyete, korku ve travma ile ilgili bozuklukların tedavisinde yalnızca küçük ayarlamalarla kullanılıyor. Hatta, Serotonin Geri Alım İnhibitörleri (SSRI) ve Serotonin Norepinefrin Geri Alım İnhibitörleri (SNRI) gibi psikofarmakolojik tedaviler de bu tanıların tamamında benzer etkinlik gösteriyor. Bu durum, beyin sapı, amigdala, hipokampüs ve prefrontal korteks gibi temel beyin bölgelerinin bu bozuklukların nörobiyolojisinde benzer şekilde etkileşimde olduğunu gösteriyor.

Bu benzerlikler, tedavi süreçlerinde kişiye özel yaklaşımların ötesinde, daha genel ve entegre stratejilerin geliştirilebileceği fikrini güçlendiriyor. Bir hastalığın tedavisinde tek bir 'sihirli değnek' aramak yerine, farklı yaklaşımların ortak paydalarını keşfetmek, belki de daha etkili çözümler sunabilir.


Dört Ana Örtüşen Mekanizma

Dr. Javanbakht, korku, anksiyete ve travma tedavisinde kullanılan ana akım psikoterapötik yöntemler arasında dört temel örtüşme noktasını ele alıyor:

  • Güvenin Çağrışımsal Öğrenimi (Associative Learning of Safety): Bireyin daha önce korkuyla ilişkilendirdiği uyaranlarla güvenli bir ortamda yeniden karşılaşmasıyla oluşan öğrenme süreci. Bu, özellikle maruz bırakma terapisinin temelini oluşturuyor.

  • Bilişsel Yeniden Değerlendirme ve Duygu Düzenleme (Cognitive Reappraisal and Emotion Regulation): Kişinin olumsuz deneyimlerinin anlamını veya yorumunu değiştirmesiyle korkuyla ilişkili beyin bölgelerinin aktivasyonunun azalması. Bilişsel terapide bu süreç merkezi bir rol oynar.

  • Terapistin Sosyal Güvenlik İşareti Olarak Rolü (Therapist as a Social Safety Cue): Terapistin varlığının, danışan için bir güvenlik hissi yaratması ve geçmiş travmatik deneyimlerin şu anki güvenli bağlama yerleştirilmesine yardımcı olması. Bu, tüm terapi türlerinde önemli bir ortak payda.

  • Bağlamsallaştırma (Contextualization): Anıların ve duyguların doğru zamansal ve mekansal bağlamlarına yerleştirilmesi. Dr. Javanbakht, özellikle zamansal bağlamsallaştırmanın, yani anıların geçmişe ait olduğunu ve şimdiki zamanda tehlike oluşturmadığını idrak etmenin, az araştırılmış ancak potansiyel olarak önemli bir alan olduğunu vurguluyor.


Davranışçı, Bilişsel ve Psikodinamik Terapilerin Ortak Paydası

Makale, davranışçı terapinin temelinde korku koşullanmasının sönmesi yattığını, maruz bırakma yoluyla güvenliğin öğrenildiğini belirtiyor. Terapistin burada bir sosyal güvenlik işareti ve anıları şimdiki zamana demirleyen bir figür olarak önemine dikkat çekiliyor.

Bilişsel terapi ise, olumsuz bilişsel yapıları hedef alarak, deneyimlerin anlamının yeniden değerlendirilmesi ve daha uyumlu düşünce kalıplarının geliştirilmesi üzerine kurulu. Bu süreçte de terapist, danışana güvenli bir alan sağlayarak bilişsel maruz kalmayı kolaylaştırıyor.

Görünüşte davranışçı terapiden en uzak duran psikanaliz ve psikodinamik terapi bile, aktarımın (transference) karmaşık bilişsel veya kişilerarası kalıpların çağrışımsal öğrenimi ve aşırı genellemesi olarak açıklanabileceği fikriyle benzerlikler taşıyor. Terapistin empatik yaklaşımı, geçmişteki olumsuz ilişkisel kalıpların yeniden öğrenilmesini ve sönmesini sağlıyor. Bu sürece "düzeltici duygusal deneyim" deniliyor.

Bu detaylı analiz, her ne kadar farklı isimlere sahip olsalar da, tüm bu terapilerin temelde insan zihninin öğrenme, yeniden öğrenme ve bağlam oluşturma yeteneklerine dayandığını gösteriyor. Belki de gelecekte, bu terapi yöntemleri arasındaki sınırlar daha da belirsizleşecek ve kişiye özel, karma yaklaşımlar daha yaygın hale gelecek.


İlaç Tedavisi ve Geleceğin Entegrasyonu

Makalede, anksiyete bozukluklarında kullanılan SSRI ve SNRI gibi ilaçların, beynin uyarılma düzeyini azaltarak ve prefrontal korteksin duygu düzenlemesini artırarak terapi sürecini destekleyebileceği belirtiliyor. Ayrıca, ilaçların hastanın bilişsel şemaları ve anıları üzerindeki dolaylı etkileri, plasebo etkilerini ve tedaviye verilen bireysel yanıtları açıklayabilir.

Dr. Javanbakht, gelecekteki tedaviler için önemli çıkarımlar sunuyor. Farklı terapi yöntemlerinin birleştirilmesinin, sonuçları hızlandırabileceği ve iyileştirebileceği vurgulanıyor. Örneğin, psikanalizin içgörü sağlamasıyla davranışçı terapinin maruz bırakma tekniklerinin birleştirilmesi, daha kapsamlı ve kalıcı değişikliklere yol açabilir.

Son olarak, telepsikiyatri, sanal gerçeklik ve artırılmış gerçeklik gibi teknolojilerin, terapinin sosyal güvenlik işareti, uyaran genellemesi ve bağlamsallaştırma gibi temel unsurlarını aynı anda ve farklı bağlamlarda sunma potansiyeli olduğuna dikkat çekiliyor. Bu teknolojik gelişmeler, psikoterapinin geleceğinde önemli bir yer tutabilir ve tedaviyi daha erişilebilir ve etkili hale getirebilir.


Yazar : Bu kapsamlı teori, Dr. Arash Javanbakht'ın psikoterapilerin nörobiyolojik temellerine dair derinlemesine anlayışını ve farklı yaklaşımları entegre etme vizyonunu yansıtmaktadır.

Kaynak: https://www.frontiersin.org/journals/behavioral-neuroscience/articles/10.3389/fnbeh.2018.00328/full

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Makaleler Haberleri