1. HABERLER

  2. DİN PSİKOLOJİSİ

  3. DİN KİŞİLİK İLİŞKİSİ

DİN KİŞİLİK İLİŞKİSİ

Kişinin inancı ister istemez onun duygu, düşünce ve mantığını etkiler ve bu inanç ilkeleri etrafında bir kişiliği oluşturur.

A+A-

 

Kişilik denildiği zaman hemen herkes ne denilmek istenildiğini anlar ama formel bir tanıma gelince iş zorlaşır. Psikologların üzerinde aynı fikirde olduğu tek bir kişilik tanımı yoktur. Kişilik; bireyin iç ve dış çevresiyle kurduğu, diğer biçimidir.[1] Başka bir tanımda “İnsanları birbirinden ayıran bedenî ve ruhî özelliklerin tümüdür.”[2] İngilizce’de “personality” kelimesinin karşılığıdır. Latince “persona” (maske, yüz, çehre) kökünden gelmektedir. Dinde kişiliği etkileyen çok önemli bir faktördür.

Dinin en önemli unsurları bir tanrı inancı, kutsal kitap ve vahiy anlayışıdır. Yüce bir varlığa inanan her mümin, bir kez inandıktan sonra bu inanç, psikolojik sistem içerisinde kendini gösterir. Psikolojinin teknikleriyle incelenemez olan bu aşkınlık insanî sistem içerisinde gözlenebilir bir hal alır.[3]

Kişinin inancı ister istemez onun duygu, düşünce ve mantığını etkiler ve bu inanç ilkeleri etrafında bir kişiliği oluşturur.

Bu açıdan bakıldığı zaman din ile kişilik arasında karşılıklı bir ilişkinin varlığı müşahede edilmektedir. Dini inancın kişi tarafından benimsenmesindeki kuvvet derecesi ile o ferdin kişiliğinin genel yapısı üzerindeki etkisi dikkate değer bir olgudur.[4] İlkçağ insanından günümüz insanına baktığımız zaman din kadar insanın kişiliğine etki eden başka bir unsur gözükmemektedir. Çoğu davranışın kökenine inildiği zaman bir şekilde din ile bağlantılı olduğu görülecektir. Bir toplum için anlamsız gelen bir davranış, diğer toplum için onun kültürü, kültürü de etkileyen dini sebebiyle gayet mantıklı ve olağan kabul edilmektedir.

Dinin değerinin nihai ilkesini yakalamak ve onunla insanın kendi kişiliğinin güçlerini yeniden bütünleştirmek amacıyla kasıtlı bir girişim olduğu inkar edilemez bir gerçektir. Yaşadığımız dini tecrübeler sahibi için bilgi ve duygu bakımından büyük değer taşır ve daha da önemlisi, ona ego güçlerini bir merkezde toplama yeteneği verir ve bu şekilde onu yeni bir kişilikle donatır.[5]

Din insan şahsiyetini etkilediği gibi, insanın şahsiyeti de dini etkilemektedir. Her insanın dine bakışının farklı oluşu ve dinin yaşanmasına imkan verişi farklı dindarlık tiplerini ortaya çıkarır.

 

DİNDARLIK TİPLERİ

İnsanın dini inançları, duyguları, düşünceleri ve şüpheleri, dini tutum ve davranışları, dine yaklaşımı ve dini esasları değerlendiriş tarzı[6] birbirinden farklıdır. Bu nedenle aynı dine mensup insanlar dini aynı derinlikte yaşamazlar. Coldan ve Allpart tarafından iki tür dindarlık tipi kullanılmıştır. Bunlar “Dış güdümlü dindarlık” (extrinsic religiousness) ve “içgüdümlü dindarlık” (intrinsic religious)tır.

A) DIŞ GÜDÜMLÜ DİNDARLIK

Dine karşı dış güdümlü bir yönelime (orientation) sahip olan kişiler için dışgüdümlü değerler genellikle yardımcı (intrumental) ve yararcıdır (utilitarian). Bu yönelim ile insanlar, dini çeşitli açıdan yararlı bulabilirler. Statüler ve kendini haklı çıkarma, toplumculuk ve avuntu, teselli ve güvenlik sağlaması gibi kabul edilen inanç öylesine kabul edilir veya en önemli ihtiyaçlara uygun hale dönüştürülür. İlâhiyat deyimiyle ifade edilirse dış güdümlü tip, kendi içinden gelmeksizin, bencilliğinden vazgeçmeksizin Tanrı’ya yönelir.[7]

DIŞ GÜDÜMLÜ DİNDARLARIN GENEL ÖZELLİKLERİ

1. Dış güdümlü bir dindar dini statü, güvenlik, rahatlık, toplum içinde kabul edilebilir bir kişilik verdiği için kullanılır.

2. Dini argümanların önemli olduğu bir ortamda kişi daha dindar gözükür.

3. Sadece başkaları sıkıştığı zaman duaya yönelirler. Dua onları Allah’tan istenilen şeyin geleceği umudu ile rahatlatır.

4. Yardımsever değillerdir. Menfaatlerinin olduğu ortamlarda yardım yaparlar.

5. Allah’ı bile işe yaradığı ölçüde kullanırlar.

Bu tip dindarlığa “psikolojik ihtiyaçlar dini” veya “fonksiyonel din” adını da verirler. Aslında her dinin yararlı yönü vardır ve fonksiyoneldir. Zaten böyle olmazsa din kısa zamanda yok olur. Ama burada kendinden fedakârlık yapmaksızın dinden bir şeyler bekleme sözkonusudur.

Kur’an’da bu tiplerden şu şekilde bahsedilir. “İnsanın başına bir sıkıntı gelince rabbine yönelerek ona yalvarır. Sonra Allah kendisinden ona bir nimet verince önceden yalvarmış olduğunu unutur.”[8]

“Denizde başınıza bir musibet geldiğinde ondan başka bütün yalvardıkları kaybolup gider. O sizi kurtarıp karaya çıkardığında (yine eski halinize) dönersiniz. İnsanoğlu çok nankördür.[9]

B) İÇ GÜDÜMLÜ DİNDARLIK

İçten doğma bir eğilime sahip olan kimseler dinde kendi en başta gelen hakim motivasyonlarını bulurlar. Ne kadar güçlü olursa olsunlar diğer ihtiyaçlarına anlamı ve önemi ikinci derecede şeyler olarak bakarlar. Güçleri yettiği kadarıyla bu ihtiyaçlarını, dini inanç ve talimatlarıyla uyumlu hale koyarlar. Bu öncekiler dinden faydalanırken bunlar dinlerini yaşarlar.[10]

İÇ GÜDÜMLÜ DİNDARLARIN GENEL ÖZELLİKLERİ

1. İçgüdümlü dindar dini yaşar, ona kendi ihtiyaçlarından da daha üstün bir derece verir.

2. İçgüdümlü dindarlar dini değerler etrafında kişilik geliştirirler. Cömertlik, fedakârlık, edep vs. gibi değerlere dinin atfettiği önem sebebiyle ideal kişilikte yer alacak unsurlardır.

3. İçgüdümlü dindarlar dinden menfaat beklemezler. O dinin mensubu olmalarının getirdiği psikolojik rahatlık onlar için en güzel yarardır.

4. İçgüdümlü dindarlar için dua Allah ile kendileri arasında irtibatı kuvvetlendiren bir iletişim şeklidir. Sıkıntı olsun olmasın dua ihmal edilmemelidir.

5. İçgüdümlü tipler toplumda daha uyumlu tiplerdir.

6. Bu tipler daha mistik yapıya sahiptirler.

7. Yardımseverlerdir.

Batsa ve Ventis, tecrübi araştırmalarına dayanarak bu dindarlık şekline üçüncü bir boyut daha ilâve etmektedirler. Bazı kimseler dini ne gaye ne vasıta olarak değil, fakat araştırma olarak algılarlar. Bu tip dini tutum, hayatın ortaya koyduğu varoluşla ilgili ve nihai hakikat konusundaki soruları korkusuzca karşılamaya büyük ölçüde açık bir elverişlilikle birlikte bunların kendisine kesin cevaplar taşıması imkanı hususunda belli bir şüphecilik ihtiva ederler.[11]

DİNDARLIK TİPLERİ İLE SOSYAL-PSİKOLOJİK TİPLER

ARASINDAKİ İLİŞKİ

Sosyal-psikolojik kişilik değerlerini ve dindarlık tipleri ile ilişkisini şu şekilde sıralayabiliriz.

1. OTORİTERYENİZM

Otoriteryen kavramı (autharitarian) Türkçe’de kullanılan otoriter kelimesi ile karıştırılmaktadır. Türkçe’de otoriter kelimesi “otorite sahibi, baskı kuran” anlamına gelmekte iken, otoriteryen kelimesi bireysel davranmayan, kendi kendine karar veremeyen, otoriteye körü körüne bağlanan anlamına gelmektedir.

a) Otoriteryenizm-Din İlişkisi

Putney ve Midleten (1961) kolej ve üniversite öğrencileri üzerinde yaptıkları araştırmada, dini inançlarına son derece bağlı olan öğrencilerin otoriteryen olma eğilimi gösterdiklerini, toplumsal statüleri ile politik tutuculukla ve ekonomik meselelerle epey ilgilendiklerini tespit etti.[12]


Yapılan birçok araştırma sonucunda dindar olanların otoriteryen çıkmaları bu insanların baskıyla kendi inançlarını başkalarına aktarır mı? Ya da inançlarını kötü amaçlar için kullanır mı endişesi yarattığından araştırmalar devam edilmiştir. Tutarsız sonuçlar elde edilmesi dinin her insan üzerinde farklı etki yaptığı kanısına varılmıştır.

Dr. İbrahim Gürses’in Bursa ili Uludağ Üniversitesi öğrencileri ile yapmış olduğu anketler vasıtasıyla içgüdümlü-dışgüdümlü ve inançsız insanlarla, sosyal-psikolojik tipler arasındaki ilişki boyutları belirlenmeye çalışılmıştır.

261 Erkek, 229 kız olmak üzere toplam 490 öğrenci üzerinde yapılan anketlerle kananik korelasyon* metoduyla sonuçlara ulaşılmıştır. Buna göre;

6. Dindarlık Tipleri ve Otoriteryenizm

İçgüdümlü dindarlık ile otoriteryenizm arasında bir ilişki olduğu kananik korelasyon yoluyla tespit edilmiştir. Aynı kananik ilişki inansızlık ile otoriteryenizm arasında da mevcuttur. Bu tespite göre içgüdümlü dindarların ve inançsızların güç karşısında kolay kolay boyun eğme eğiliminde olduklarını söyleyebiliriz. Dışgü­dümlü dindarların otoriteryenizm ilişkisi anlamlı fakat güçlü bir ilişki değildir.[13]

2. DOGMATİZM

Dogmatizm, karşılaşılan herhangi bir fikir, düşünce ya da ilkeleri araştırmada, eleştirmede delil aramadan kabul etme manasına gelmektedir. Ayrıca kendi benimsediği otoritenin fikirlerini, düşüncelerini incelemeksizin savunmadır. Temeli skolastik geleneğe dayanmaktadır.

a) Dogmatizm-Din ilişkisi:

Bir dine inanmanın kusurlu ve yetersiz kişilik bütünleşmesine yol açtığını ileri sürenler olmuştur. Bu olumsuz yaklaşım içerisinde, dinin dogmatik, otoriteye ba­ğımlı, önyargılı ve müsamahasız tipte kişiliklere yol açtığı görüşleri yer almaktadır.[14]

Her din için bu görüşlerin geçerli olduğunu söyleyemeyiz. Örneğin Hristiyanlık ve İslâm, Yahudiliğe göre yapılan araştırmalarda daha az dogmatik çıkmıştır. yine Hristiyanlıkta Katolikler diğer mezheplere oranla daha fazla dogmatiktirler. Aynı din içinde de farklılıklar olmaktadır.

İslâm’ın özüne baktığımızda dogmatik anlayış şiddetle reddedilmiştir. Bu konuda Kur’ân-ı Kerîm’de “Onlara Allah’ın indirdiğine uyun denildiği zaman onlar, ‘Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız.’ dediler. Ya ataları birşey anlamamış doğruyu da bulamamış idiyseler.”[15] buyrulmuştur. Ama şu anda da geleneği kutsallaştırma, bazı kesimlerin içtihad kapısının kapalı olduğu düşüncesi Kur’an’ın “Biz atalarımızdan böyle gördük.” anlayışının modern tarzıdır.

6. Dindarlık Tipleri ve Dogmatizm

Aynı araştırmaya göre inançsızların dindarlardan daha dogmatik olduğu tespit edilmiştir. Dine karşı olumsuz tavrı olanların yenilgiye ve geliştirmeye karşı daha dirençli bir zihinsel kapalılık içerisinde oldukları söylenebilir. Dış güdümlü dindarlar ise daha az dogmatik görülmektedir.[16]

3. ÖNYARGI

Önyargı, belirli bir grup ya da birey hakkında olumsuz kanaatleri içermektedir. Yalnız bu olumsuz kanaatleri peşinen varma söz konusudur. Birey burada karşı karşıya olduğu unsuru inceleme gereği bile duymaz. Önyargılar davranışa dönüştüğünde dışlamadan söz edilmektedir.

a) Önyargı-Din İlişkisi

Din ve önyargı ilişkisi özellikle batıda pek çok araştırmaya konu olmuştur. Çıkış noktasını “Bir dine inanmak önyargı oluşturur mu? sorusu oluşturan bu çalışmalarda, ön yargı-din ilişkisi çeşitli açılardan ele alınmış a) dindarların ön yargılı oldukları, b) dindar olmayanlara oranla daha az önyargılı oldukları gibi sonuçlar ortaya çıkmıştır.[17]

Spinoza önyargıyı “nefret önyargısı” ve “sevgi önyargısı” olarak ikiye ayırıyor. Nefret önyargısı sebepsiz diğerlerinin kötü olduğunu düşünme, sevgi önyargısı ise herhangi bir etken olmaksızın iyi olduğunu düşünmedir. Yunus Emre’nin “yaratılanı severim, yaratandan ötürü” anlayışı sevgi önyargısına örnek olabilir. Yahudi soykırımı ise nefret önyargısına örnektir.

Allport’un başlattığı önyargıyı içgüdümlü-dışgüdümlü dindarlık boyutları açısından inceleme sürecinde araştırmalar içgüdümlü dindarların, dışgüdümlülerden, onların da farklılaşmış dindarlardan daha az önyargılı olduğu sonucunu vermiştir. Buna göre önyargı bizzat dinden değil, dinin ferdi yaşamış ve algılanış biçiminden kaynaklanmaktadır.[18]

b) Dindarlık Tipleri ve Önyargı

Yine yapılan araştırmada içgüdümlü dindarlık ve inançsızların önyargılarının yüksek düzeyde ve birbirine yakın olduğu tespit edilmiştir. Bu bulgulara göre, ön yargılar hem birbirini beslemekte, hem de bu iki küme arasında mesafe açmaktadır. Bu iki grubun önyargıları güçlü ve merkezileşmiş tutumlar olup ötekini dışlama seviyesindedir.[19]

4. KADERCİLİK

Denetim odağı kavramı insanların kendi hayatlarını kontrol etmedeki öncülleri anlamına gelir.

a) İçten-Dıştan Denetimlilik

İnsanlar yaşadıkları olayların nedenini kendilerinde görüyorlarsa denetim odakları içten, kendi dışındaki olaylarda görüyorlarsa denetim odakları dıştan demektir.

Dıştan denetimli insanlar ihtiyaçlarını ve isteklerini başkalarına göre düzenle­mektedirler. Başarısızlık durumlarında rasyonalizasyon savunma mekanizmasına sıkça başvururlar. İçten denetimli insanlar ise arzu ve ihtiyaçlarında kendi algılama şekillerine göre davranırlar. Kader ve şans kelimelerine çok başvurmazlar.

b) Denetim Odağı ve Din İlişkisi

Fert, bireysel anlamda başına gelen iyi veya kötü şeylerden kaderini sorumlu görebilir. Müdahaleci, insan özgürlüğüne dilediği zaman karışan ve hayatın dışında bir tanrı anlayışının dış güdümlü ve dıştan denetimli dindarlığa yol açtığı varsayılmaktadır. Oysa kulluk toplumsal bir baskı korkusundan değil, şahsî yatkınlık ve yakınlıktan doğar.[20]

Yapılan araştırmalarda içten denetimli insanların olayları hem kendilerine, hem de Allah’a bağladıkları ortaya çıkmıştır. Dıştan denetimli insanlar ise dış sebepleri ve Allah’a bağlamaktadırlar. Olayların Allah’a bağlanması içten denetimler için Allah’ın kontrolü altında olmanın rahatlığından kaynaklanmaktadır.

c) Denetim Odağı ile Dindarlık Tipleri Arasındaki İlişki

İçgüdümlü dindarların hem içten hem de dıştan denetimli olma eğiliminde oldukları tespit edilmiştir. İçgüdümlü dindarlar olayların sorumlusu olarak hem kendilerini, hem de kendi dışındaki olguları görmektedir. İnançsızların içten denetimlilik oranı dışgüdümlülere göre daha yüksektir. Dışgüdümlü dindarlık ve inançsızlığın dışta denetimlilikle ilişkisi olduğu bulunmuştur.[21]

 

KUR’ANDA KİŞİLİK TİPLERİ

Kur’an’da dini kimlik açısından 3 tür kişilikten bahsedilmektedir.

1. Müminler: Allah müminleri, Kur’an’ın birçok sûresindeki birçok âyette dile getirmektedir. Bu âyetlere göre müminler Allah’a, peygamberlere, kitaplara, meleklere, ahiret gününe ve kadere gönülden inanırlar. Allah’ı saygı ile anarlar. İbadetlerine dikkat ederler. İnsanlarla iyi ilişkilerde bulunurlar. Başkasını kendilerine tercih ederler. Anne-babaya ve akrabaya iyi davranırlar. Hakkı gözetirler. Sabır, doğruluk, adalet, emanet, af, tevazu onların özelliklerindendir. Allah’ın azabından korkarlar, rahmetinden ümit ederler. Evren ve Allah’ın yarattıklarını düşünürler. Temizliğe, sağlığa önem verirler.

Bütün müminler, Allah’tan sakınma hususunda eşit olmayıp bu husustaki derecelerinde farklılık arzederler. Kur’an 3 derece veya grup müminleri dile getirmektedir. Nefsine karşı zulmedenler, ılımlı davrananlar, hayırda yarışanlar.

2. Kâfirler: Kur’an’da kâfirlerin yer alan kimlikleri şu şekildedir. Tevhide, rasûllere, ahirete, kitaplara inanmazlar. Kendilerine herhangi yarar ve zarar vermeyen Allah’tan maadasına ibadet ederler. Zulüm, alay etme, kötülüğü emretme, sıla-yı rahimi kesme, ahdi bozma, ahlâksızlık, hevâ, şehvetlere tabi olma, gurur, kibir, müminleri sevmeme, hased, kalplerin mühürlenmesi, taklit, basiretin körelmesi onların özelliklerindendir.

3. Münafıklar: Münafıklar, şahsiyetleri zayıf, tereddüt içinde, iman hususunda açık bir konum belirleyemeyen insanlardan bir gruptur. Kur’an onlardan bir âyette şu şekilde bahsetmektedir.

“Doğrusu iki yüzlüler, ateşin en aşağı tabakasındadırlar. Onlar için hiçbir yardımcı bulamazsın.”[22]

Onların kimlikleri Kur’an’da şu şekildedir;

Müslümanların arasında imanlı, kâfirlerin arasında imansız görünen kişilerdir. Riya eseri olarak ibadetlerini yaparlar. Müslüman safları arasında fitne koyarlar. Ahdi bozma, riya, korkaklık, yalan, cimrilik, menfaatçilik, kin, kötülüğü emretme, iyilikten men etme, önyargı, doğru düşünceye güç yetirememe, menfaatçilik, hevaya tabi olma onların özelliklerindendir.

KAYNAKLAR

 

  • CÜCELOĞLU,Doğan,İnsan ve Davranışı,Remzi Kitabevi,İstanbul,2003.
  • PEKER,Hüseyin,Din Psikolojisi,Çamlıca yay.,İstanbul,2003.
  • GÜRSES,İbrahim,Kölelik ve Özgürlük Arasında Din,Arasta yay.,Bursa,2001.
  • HÖKELEKLİ,Hayati,Din Psikolojisi,TDV yay.,Ankara,1998.
  • HÖKELEKLİ,Hayati,Gençlik,Din ve Değerler Psikolojisi,Ankara Okulu yay.,Ankara,2002.
  • NECATİ,Osman,Kur’an ve Psikoloji,Fecr yay.,Ankara,1998.
  • BULAÇ,Ali,Kur’anı Kerim ve Türkçe Açıklamalı Meali,Bakış yay.,İstanbul,2004.

Dipnotlar

--------------------------------------------------------------------------------

[1]      Doğan Cüceloğlu, İnsan ve Davranışı, Remzi Kitabevi, İstanbul 2003, s. 404.

[2]      Hüseyin Peker, Din Psikololojisi, Çamlıca Yay., İstanbul 2003, s. 142.

[3]      İbrahim Gürses, Kölelik ve Özgürlük Arasında Din, Arasta Yay., Bursa 2001, s. 180.

[4]      İbrahim Gürses, a.g.e., s. 80.

[5]      İbrahim Gürses, a.g.e., s. 81.

[6]      Hayati Hökelekli, Din Psikolojisi, TDV Yayınları, Ankara 1998, s. 144.

[7]      İbrahim Gürses, a.g.e., s. 83.

[8]      Zümer 8.

[9]      İsrâ 67.

[10]     Hayati Hökelekli, a.g.e., s. 77.

[11]     Hayati Hökelekli, a.g.e., s. 78.

[12]     Hayati Hökelekli, Gençlik, Din ve Değerler Psikolojisi; İbrahim Gürses, “Dindarlık ile İlgili Tutumlar ve Otoriteryen Kişilik İlişkisi”, Ankara Okulu Yay., Ankara 2002, s. 79.

*      Kananik Korelasyon: İki değişken arasındaki ilişkidir.

[13]     Hayati Hökelekli, Gençlik, Din ve Değerler Psikolojisi, a.g.m., s. 110.

[14]     Hayati Hökelekli, Gençlik, Din ve Değerler Psikolojisi, a.g.m., s. 81.

[15]     Bakara 180.

[16]     Hayati Hökelekli, Gençlik, Din ve Değerler Psikolojisi, a.g.m., s. 110.

[17]     İbrahim Gürses, a.g.e., s. 64.

[18]     Hayati Hökelekli, Gençlik, Din ve Değerler Psikolojisi, a.g.m., s. 85.

[19]     Hayati Hökelekli, Gençlik, Din ve Değerler Psikolojisi, a.g.m., s. 110.

[20]     Hayati Hökelekli, Gençlik, Din ve Değerler Psikolojisi, a.g.m., s. 87.

[21]     Hayati Hökelekli, Gençlik, Din ve Değerler Psikolojisi, a.g.m., s. 110.

[22]     Bakara 7.

 

Bu haber toplam 45598 defa okunmuştur

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.