1. YAZARLAR

  2. Volkan KUMAŞ

  3. ERKEKLERİN DÜNYASINDA PSİKANALİST BİR KADIN: KAREN HORNEY
Volkan KUMAŞ

Volkan KUMAŞ

Yazarın Tüm Yazıları >

ERKEKLERİN DÜNYASINDA PSİKANALİST BİR KADIN: KAREN HORNEY

A+A-

Erkeklerin üstünlüğünü kanıtlamak için incilden bölümler okuyarak vaaz veren katı ve otoriter bir babanın elinde büyüdüğünde bunun gelecekte ne kadar çok işine yarayacağını kendiside bilmiyordu. Küçük yaşlardan itibaren, erkeklerin egemen olduğu dünyada asi bir kadın olmaktan kaynaklanan haksızlıklar yaşayarak büyüdü. Abisini üniversiteye göndermek için çabalayan ailesi, sıra kendisine geldiğinde kız çocukları için eğitimin ne kadar gereksiz bir şey olduğunu ona anlatmaya ve okuma isteğini ortadan kaldırmaya çalıştı. Berlin Üniversitesine öğrenime başladığında parmakla sayılacak kadar az olan kadın öğrencilerden biriydi ve tıp diploması alarak başarıyla mezun olduğunda “Karen Danielsen” evliydi ve artık tüm dünya onu “KAREN HORNEY” olarak tanıyacaktı.

Merakı değil sorunları Karen’ın psikanalizle tanışmasına sebep olmuştu. Tamamen kişisel sorunlarını ve aile içinde yaşadığı sıkıntıların yol açtığı psikolojik problemlerini yenmek amacıyla psikanaliz ilgilendi. Kendi depresyonunu çözmekte kullandığı psikanalizin yetersiz kaldığını gördüğünde içindeki şüphelerde arttı. Bu şüphe ve Freud’un kadınlara yönelik bazı düşünceleri, Karen’in Freud’la karşı karşıya kalacağının habercisiydi. Erkek ve kadınların farklı kişiliklerle dünyaya geldiğini savunan psikanalize karşı olarak, Karen cinsiyetler arasındaki farkın biyolojik değil kültürel ve toplumsal olduğunu savundu.

Psikanalize yönelik yaptığı bu eleştiriler 1934 yılında girdiği Psikanaliz kurumundan 1941 yılında üyelikten çıkarılarak ayrılmasına sebep oldu. Çünkü Karen Freuda ve kuramına ilişkin görüş ayrılıklarını çok net bir şekilde ortaya koyuyordu ve bu psikanaliz düşkünlerini rahatsız etmekteydi.Çıkarılma kararının alındığı gün Karen’in hiç itiraz etmeden, başı dik ve gururlu bir şekilde salonu terk ederken attığı adımlar, onun başarıyla dolu bir mesleki gelişime doğru götürmekteydi. Ne gariptir ki aynı psikanaliz düşkünleri Karen’in nevroz ve kadın psikolojisi ile ilgili görüşlerini iki büyük katkı olarak daha sonradan alıp kullanmakta hiçbir sakınca görmediler. Burada asıl ilginç olan nokta psikanalizcilerin ve Freud’un kendi düşüncelerine yönelik getirilen eleştirilere ne kadar tahammülsüz olduklarının çok net şekilde görülmesidir. Hoşgörüyü ve eleştiriyi bir arada tutamayan bir psikanaliz örgütünün değerlendirmesini size bırakıyorum.

Karen nevrozu tarif ederken korku yaşayan ve acınacak insan kavramlarını özellikle merkeze aldı. Freud’un “saplanmış enerji ve bilinçaltı”na yüklediği anlamı o “bozuk aile içi ilişkilere ve anne baba davranışları”na bağladı. Bu arada Freud’a ilişkin çok önemli bir noktayı keşfetmişti ve bu düşünceleri psikoloji dünyasında ses getirecekti. Bu nokta Freud’un kadına ilişkin gözlem ve yazılarının ortaya çıktığı dönemin, kadının toplumda ikinci sınıf olarak görüldüğü döneme rastlamasıydı. Kadınlar bu aşağılayıcı bakış açısından kurtulmak için erkek olmayı dilemişlerdi ve bu biyolojik değil sadece kültürel bir unsurdu. Çağın ilerisinde bir görüş olarak ortaya koyduğu bu değerlendirmeler bugün geçerliliğini ortaya koymuştur.

Karen HORNEY’in İnsanlara doğru yönelmek, insanlara karşı hareket etmek, insanlardan uzaklaşmak şeklinde üç ayrı başlıkta ele aldığı nevrozlu insan deneyimlerini incelediğinizde emin olun orada kendinizden bir parça bulacaksınız. Hemen ben nevrotik miyim? Diyorsanız. Cevabım kuramsal olarak evet olacaktır. Ama bu korkulacak bir durum değil, aksine sağlıklı bir durumdur. Çünkü her insan zaman zaman bu davranışları biraz sergiler. Asıl sorun bu üç stratejiden sadece birini alıp her türlü ilişkinizde sadece bu iletişim türünü kullanmanızdır. Bilginiz olsun.

Psikanalizin ve Freud’un kadınlara ilişkin küçümseyici düşüncelerine karşı çıkarak başladığı yolculukta “kız çocukların erkek olma isteğine” yönelik açıklamalar yapan psikanalize, “erkeklerin kadınların doğurganlık ve annelik özelliğini kıskanması” ile karşılık vermiştir. Bunu yaparken psikanalizde yer alan cinsiyet üstünlüğü kavramını reddetti ve sanılanın aksine her iki tarafında farklı farklı hayranlık duyulacak özellikleri olduğuna vurgu yaptı.

Ağabeyinin ölümü, problemli bir evlilik ve arkasında gelen boşanma onun mesleki yaşamındaki gelişimini engellememiş ve psikoloji tarihinde Freud’a net bir şekilde karşı çıkma yürekliliğini gösteren ilk kadın psikiyatrisi olarak tarihteki yerini almıştır.

Bu yazı toplam 26318 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7 Yorum