1. HABERLER

  2. PSİKOLOJİ

  3. 17 Ağustos'un Bitmeyen Etkileri

17 Ağustos'un Bitmeyen Etkileri

29 yaşındaki A.L. her akşam yaptığı gibi yatmaya hazırlanıyor. Açık olan TV'yi kapatmıyor, sadece sesini biraz kısıyor...

A+A-

TÜRKAN YILMAZER / AKŞAM GAZETESİ


29 yaşındaki A.L. her akşam yaptığı gibi yatmaya hazırlanıyor. Açık olan TV'yi kapatmıyor, sadece sesini biraz kısıyor. Evdeki kız kardeşinin odasına bir göz atıyor, kapısını hafif aralık bırakıyor.

TV'nin karşısındaki kanepenin karşısına kuruluyor, hafif uzanır gibi yapıyor. Uykusu çok ama içeride onu bekleyen yatağına gitmeyi aklına bile geçirmiyor. Bir yastık ve bir pikeyle birlikte rutin gecelerinden daha birine hazırlanıyor.

17 Ağustos Pazar bugün… 1999'da yaşanan o büyük acıların üzerinden 9 yıl geçti… Zaman akıp gitse de acının, korkunun, travmanın büyüklüğü A.L. gibi birçok insanın yüreğinden halen geçmiyor…

Banyoya girdiğinde kapıyı aralık bırakarak yıkanan, eşiyle cinsel ilişki kurmakta zorlanan, çocuğunu hiçbir yere göndermeyen, kimsenin evinde kalmayan, seyahat etmeyen hatta kendi yatağında bile yatamayan birçok insan bu büyük kabustan uyanacakları günü bekliyor.

Aslında iyi bir psikolojik tedavi, uzman yardımıyla bu kabustan uyanabilmek mümkün. Deprem sebebiyle binlerce kişi 'travma sonrası stres bozukluğu' tanısı ile tedaviye alındı. Kendisine ikinci bir hayat armağan eden, yeni yollar, başlangıçlar, arkadaşlar bulanların sayısı da çok.

Yine de duygularını içine atan, yakınlarından bile bunu gizlemeye çalışan, en ufak bir sarsıntıda yüreği ağzına gelen insanlar hâlâ aramızda…

Her deprem söylentisinde ise bu travma biraz daha büyüyor maalesef… Halkı uyarmak için yapılsa da en ufak bir söylenti bile o günleri tekrar yaşatıyor.

Biz de İstanbul'da ve Marmara'da deprem senaryolarının yeniden tartışıldığı bugünlerde 17 Ağustos'tan bugüne deprem travmasını yaşamış birçok hastayı tedavi eden uzmanlara sorduk: Bir şeyleri değiştirebilmek, ayakta kalabilmek, nefes almaktan öte insanların ruhlarıyla birlikte yaşamdan zevk alabilmeleri mümkün müdür?

Prof. Dr. Nevzat Tarhan yönetimindeki Memory Center Nöropsikiyatri Merkezi uzmanları depremden de kazanımlı çıkmanın mümkün olduğuna dikkat çekerek, özgüvenini kaybetmeyen insanları böyle hayat olaylarının geliştirdiğini söylüyorlar.

Psikiyatr Dr. Gökben Hızlı, değil deprem söylentileri 17 Ağustos 1999'da depremin güneş tutulmasından sonra yaşanması sebebiyle bugün herhangi bir güneş tutulmasından sonra bile halkın endişesinin devam ettiğini belirtiyor. Dr. Hızlı, şunları söylüyor:

“Gelecekte olacağına inanılan bir başka depremin abartılı şekilde beklenmesi ve sürekli deprem kaygısı ile yaşanması kişilerin hayatını olumsuz yönde etkiliyor. Oysa ülkemiz deprem kuşağında ve biz hayatımızın herhangi bir anında bu doğa olayının karşımıza çıkacağını unutmamalıyız. Üstelik de yetişkinler panik halindeyse çocuklar daha fazla panik oluyor. Bu yüzden onların yanında mümkün olduğunca depremle ilgili korkular kontrol altında tutulmalı ve çocuklara onların anlayabilecekleri düzeyde bilgi verilmelidir. Daha sağlam binalar inşa etmek, deprem anında neler yapmak gerektiğini bilmek gibi önlemleri aldıktan sonra günlük hayatımıza olağan şekilde devam etmeyi öğrenmek zorundayız.”

HER YILDÖNÜMÜ TRAVMA

Psikiyatr Dr. Alper Evrensel de depremi yaşamamış olanlarda bile yanlarında fazla konuşulduysa etkilenme gözlediklerini söylüyor. Yıldönümlerinde eski deprem fotoğraflarının konulmasının bile travmayı tetiklediği kanısında olan Dr. Evrensel, şuna dikkat çekiyor:

“Depremin yıldönümünde, rahatsızlığı olan bu kişilerin şikayetlerinde alevlenme görüyoruz. Tedavide ilaçların yanında terapi desteğiyle etkinliğin arttığına dair gözlemlerimiz var. Depremi yaşayanların korku ve kaygıları da aile içinde aktarılabiliyor. Bu konu ev içinde o kadar fazla işleniyor, kaygı uyandıran bu olaydan öylesine kaçınılıyor ki, depremi yaşamamış olanlarda bile yaşamış gibi etkiler gözlenebiliyor. Depremin hemen sonrasında olduğu gibi yıldönümlerinde de medyada sürekli yıkıntıların, harabeye dönmüş evlerin ve yaralıların tekrar tekrar gösterilmesi travmatik etkinin artmasına yol açabiliyor. Medyanın konuyu işlerken daha çok bilgi paylaşımı tarzında görüşlere yer vermesi, görsel materyal kullanmaması uygun olacaktır. Böylelikle depremi yaşamamış olanların travmatize edilmesi engellenmiş olabilecektir.”

Bu haber toplam 2894 defa okunmuştur

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.